Yeni Zelanda katliamının psikolojik arka planı

Avrupa 21. yüzyılın ilk yirmi yılında birbirine benzeyen, hatta birincisi ikincisine ilham kaynaǧı oluşturan iki toplu katliama(*) şahit oldu. Her ne kadar, iki olayın hedef kitlesi farklı olsa da, katillerin yayınladıkları manifestolardan ortak motivasyona sahip oldukları anlaşılıyor. Her ikisi de Avrupa’nın çok kültürlü olmasından, Müslümanların varlıǧından rahatsızlar. Beyaz bir Avrupa istiyorlar. Daha da ileri giderek ‘Müslümanları Avrupa’da işgalci olarak’ görüyorlar. Avrupa’nın bu işgalden(!) kurtulması için kitlesel kanlı katliamlar yapıyorlar. Her ikisi de, dünyayı korku, çatışma, kutuplaşma ile yönetmek isteyenlere hizmet ediyor. İşin vahim tarafı ise, bu kanlı terör saldırganlarının fikirlerinin bazı Avrupa’lı siyasiler tarafından da dillendirildiǧine şahit olmaktayız.

Hafızalarımızı yoklayalım. Ve 2011 yılında Norveç’te yaşanan toplu katliama geri gidelim. Ki Norveç’te yapılan bu katliam, geçen ay Yeni Zelanda’da yaşanan kanlı katliama da ilham kaynaǧı teşkil etti. Bir yaz günü, gençlik kampına giden suçsuz gençler ve çocuklar 33 yaşındaki katil Anders Breivik tarafından acımasızca katledilmişti. Norveç eylemlerinde toplam 77 kişi hayatını kaybetmişti. Katil Breivik, Norveç’in Utoya adasında İşçi Partisi’nin gençlik kampını basmış ve çoǧu 18 yaş altındaki 69 kişiyi otomatik silahla katletmişti. Katil, eş zamanlı olarak Oslo’da bir binanın önüne koyduğu düzenekle de 8 kişinin ölümüne sebep olmuştu. Katil yakalandı.
Aradan yıllar geçti. Benzer bir olay, yani yeni bir toplu katliam geçen ay (Mart 2019) ayında, Yeni Zelanda’da yaşandı. Christchurch’da iki camiye silahlı saldırı düzenlendi. Silahlı katliamda 51 Müslüman şehit oldu. 46 kişi de yaralandı. Katil, olay anını, suçsuz insanların hunhurca öldürülüşünü adeta bir gururla sosyal medya üzerinden canlı yayınladı. 28 yaşındaki katil Brenton Tarrant, katliamdan önce 74 sayfalık bir açıklama yayınladı. Katil Tarrant, açıklamasında beyaz kimliǧini öne çıkaran ABD Başkanı Donald Trump’ı desteklediğini yazmıştı.
Katillerin çocukluk ve gençlik yılları
Breivik’in çocukluk ve gençlik yılları kabuslarla dolu. Gazeteci Asne Seierstad’ın “One of Us” başlıklı kitabında da belirtildiǧi üzere, Breivik doǧduǧunda annesi ve babası ayrılmışlar. Annesi aǧır depresyon geçirmiş, iki yaşına geldiǧi zaman artık çocuǧuna bakamaz olmuş. Breivik ve annesi yaşadıkları şehirde Çocuk ve Gençlik Psikiyatrisinde tanınır hale gelmişler.
28 yaşındaki Tarrant ise, kendisini ‘İngiliz -İskoç- asıllı bir ailenin Avustralya’da doğmuş, sıradan beyaz bir Avusturalyalı işçi ailesinin oǧlu’ olarak tarif ediyor. 87 sayfalık manifestosunda ‘korku yaratmak’için ‘güçlü, dramatik ve devrimci bir aksiyon’yapacaǧını yazan Tarrant, babasını erken yaşta kanserden kaybetmiş. Katil kendisini ‘etnik milliyetçi, ırkçı ve tam bir faşist’ olarak tanımlıyor. 2011 yılından itibaren Türkiye olmak üzere dünyanın farklı ülkelerini ziyaret etmiş.
Beyaz Avrupa’nın kurtuluşu
Her iki terörist, Breivik ve Tarrant, kendilerini Beyaz Avrupa’nın kurtarıcıları olarak görüyorlar. Tarrant, Avusturalyalı olmasına raǧmen köklerinin Avrupa’dan olduǧuna inanıyor. İki katil de, yoǧun Müslüman göçünden Avrupa’nın çökeceǧine inanmışlar. Psikologlar, Tarrant’ın yayınladıǧı manifestonun 75 sayfa olmasından dolayı hemen kamuoyu tarafından okunduǧunu ve hemen terörist ilan edildiǧine dikkat çerkerken, Breivik’in 1500 sayfalık manifestosunun yorumlanmasının zaman aldıǧını ve terörist ilan edilmesinin geciktiǧini söylüyorlar. Her iki katile göre Avrupa bozulmuş, eski geleneklerini kaybetmiş ve Müslümanlar tarafından istila altında.
Ortak düşman: Müslümanlar
Gerek 2011 yılında Norveç’te yaşanan katliam, gerek 2019 yılında Yeni Zelanda’da yaşanan katliam’ın ortak hedefi Müslümanlar. Oslo cinayetini işleyen Breivik, cinayeti işlediǧi gün internette yayınladıǧı 1500 sayfalık manifestoda, eylemlerini “Avrupa’yı ele geçirmekte olan İslam’a ve Müslümanlara karşı bir savunma” olarak ilan ediyor.
Christchurch cinayetini işleyen Tarrant ise, aynı şekilde eylemini “göçmenlerin tehlikesini ortaya çıkarmak için ‘uygarlığımıza karşı saldırganlık gerçekliğine’ dikkat çekmek istediğini” belirtiyor. Her iki kanlı katliamda da eylemlerin gerçekleştiriliş motivasyonu, Avrupa’nın Müslümanların işgaline dikkat çekmek olarak karşımıza çıkıyor.
Türkler özel hedefte
Yeni Zelanda katliamı katili Tarrant daha da ileri giderek düşmanlıǧını Türkler üzerinde yoǧunlaştırıyor. Ve ‘To Turks’ başlığı altında şunları söylüyor: “Topraklarınızda huzur içinde yaşayabilirsiniz, size zarar gelmeyecek. Boğaz’ın doğu yakasında. Ancak Avrupa topraklarında yaşamaya çalışırsanız, sizi öldüreceğiz ve siz hamamböceklerini topraklarımızdan atacağız. Konstantinopolis’e gelir, şehirdeki tüm cami ve minareleri yıkarız. Ayasofya minarelerden kurtulacak ve Konstantinopolis tekrar Hristiyan şehri olacak.” Bu cümlelerden katliamcının bazılarının hafızalarında hala canlı olarak yaşayan Türk düşmanlıǧını görmekteyiz.
Popülist siyasi liderler
Bazı uzmanlara göre Tarrant’ın şiddet içeren ideolojisini savunmak için kullandıǧı kavramlar ve açıklamaları günümüz Avrupa liderleri arasında da kullanılmakta. Örneǧin, Avrupa’da Müslümanların fazla çocuk yaptıkları iddiası ele alınırsa, Avrupa’lı saǧ popülist siyasilerin de aynı söylemleri dillendirdikleri görülür. Alman politikacı AfD lideri Björn Höcke’nin ‘İslamcı doǧum cihadı’ kavramı ile Hollandalı politikacı FvD’nin lideri Thierry Baudet’in ‘demografik intihar’ kavramı katil Tarrant’in terör eylemini hazırlayan motivasyonu ile uyuşmakta.

Faşist isimler örnek
Yeni Zelanda katliamını yapan Tarrant’ın örnek aldıǧı kahramanlar arasında, Norveç’li terörist Anders Breivik ve İngiliz faşist Oswald Moseley de bulunuyor. Şiddet’i metod olarak seçmesinde 2017 yılında Avrupa’ya yaptıǧı geziler önemli rol oynamış. Fransa seçimlerine rast gelmiş. Emmanuel Macron’un ırkçı Marine Le Pen’a karşı seçim kazandıǧına şahit olmuş.

Paradoksal duruş
Katil Tarrant, yayınladıǧı manifestosunda yaptıǧı kanlı katliamı, kendine göre haklı sebepler üreterek açıklamayı deniyor. Fransa’da savaş mezarlıklarını aǧlayarak ziyaret ettiǧini yazan Tarrant, bu askerlerin boşu boşuna ölmediǧini, neden kimsenin günümüzdeki ‘istila’ya karşı bir şey yapmadıǧını yazmış. Ve kimsenin bir şey yapmadıǧından dolayı, kendisi eylem yapmaya karar vermiş.
Paradoksa bakar mısınız? Savaş mezarlıklarında yatan askerler kimlerle savaştılar? Kim için öldüler? Bu mezarlarda yatanları Müslümanlar mı öldürdü? Elbette hayır. Avrupalılar kendi aralarında yıllar süren kanlı savaşlar yaptılar. Katil Tarrant, bunların hesabını göçmenlerden, Müslümanlardan sormak istiyor. Bu nasıl bir çelişki.

Norveç ve Yeni Zelanda toplu katliamları hakkında bu ve benzeri örnekleri çoǧaltmamız mümkündür. Ancak, bu örnekler bile, bize kanlı eylemlerin arka planındaki psikoloji, motivasyon ve sebepleri hakkında çok açık bilgiler veriyor.
Özetlememiz gerekirse; her iki eylemi planlayan ve uygulayan katillerin Avrupa’nın bugünkü halinden, gidişatından memnun olmadıkları görülmekte. Eski Avrupa’yı, beyaz Avrupa’yı özleyen bu düşünce, Avrupa’nın çok kültürlü olmasına tahammül edemiyor. Farklı kültürlere sahip olan göçmenlerin, özellikle Müslümanların Avrupa’ya gelmeleriyle Avrupa’nın istila edildiǧine inanıyorlar. Ve bu sözde istila, karşısında kimsenin bir şey yapmadıǧına dikkat çekip kendilerinin harekete geçtiklerini belirtiyorlar. Kamuoyunun dikkatini çekmek için, kanlı eylem, kanlı katliam yapmayı tercih ediyorlar. Yaptıklarından pişman deǧiller. Kanlı eylemleriyle güya Avrupa’yı korumayı ve kurtarmayı istiyorlar. Kendilerine örnek aldıkları isimler Avrupa’da milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuş Avrupalı faşistler. İşin en düşündürücü tarafı da, bu kanlı eylemcilerin fikirlerinin bazı Avrupalı siyasi liderler tarafından dillendirilmesi. Ve işin bir başka vahim tarafı ise; bu liderlerin seçimlerde oylarını arttırmaları ve meclislerde temsilci sayılarını çoǧaltmaları. Ve daha da korkuncu, bu tür eylem ve söylemlerin dünyayı çatışma, kaos, kan ve kutuplaşmayla yönetmek isteyenlerin ekmeǧine yaǧ sürmesi. Vicdan sahibi hiç bir kimse bu gelişmelere tavırsız kalamaz. Kalmamalı.
Veyis Güngör
Nisan 2019

(*) Andres Breivik (2011) – Brenton Tarrant (2019) toplu katliamları arasında da ölümle sonuçlanan ırkçı, dini ve siyasi saldırılar oldu. Bunların bazıları şöyle:
– Ağustos 2012-ABD’de bir Sih mabedine saldırı ve 6 ölü,
– Nisan 2014-ABD’de Yahudi Merkezi’ne saldırı ve 3 ölü,
– Haziran 2015-ABD’de siyahların kilisesine saldırı ve 9 ölü,
– Ekim 2015-İsveç’de bir okulda saldırı ve 3 ölü,
– Haziran 2016-Birleşik Krallık’ta İşçi Partisi milletvekili Jo Cox öldürüldü,
– Ocak 2017-Kanada’da bir camiye saldırı ve 6 ölü,
– Mayıs 2017-ABD’de Müslümanlara saldırı ve 2 ölü,
– Haziran 2017-Birleşik Krallık’ta Müslümanlara kamyonla saldırı ve 1 ölü,
– Ekim 2018-ABD’de siyahlara saldırı ve 2 ölü,
– Kasım 2018-ABD’de bir sinagoga saldırı ve 11 ölü.

Scroll naar boven
Scroll naar top