Irkçılık ve Avrupa Türk orta sınıfının öncelikleri

Amsterdam merkezli Türkevi Söyleşilerinin 18.’si İstanbul Medipol Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’in katılımıyla devam etti. Konu, ‘Avrupa’da kurumsal ırkçılık ve aşırı saǧ hareketlerin yükselişi’ydi. Özipek hocanın ‘Yanlış Sorulara Doǧru Cevaplar: Ayrımcılık, İslamofobi, Entegrasyon ve Ötesi’ başlıklı kitabı katılımcıların ırkçılık üzerine yeniden düşünmesine vesile oldu.

Toplantının giriş bölümünde şu konular gündeme geldi: Hollanda Temsilciler Meclisinin dış ülkelerden camilere yapılan para yardımları ve bu ülkelerin Hollanda Müslümanları üzerindeki etkileri çerçevesinde Hollanda Diyanet Vakfı’nın sorgulanmasının arka planı, Almanya Hanau kaliamının Yeni Zelanda ve Norveç katliamları ile benzerlikleri ve ABD’li siyaset bilimci Samuel Huntington’un“demokrasi dalgaları” teorisi.

Devamla, Avrupa’da her geçen gün daha belirgin hale gelen ırkçılık ve aşırı saǧın yükselişi çerçevesinde Avrupa Türk orta sınıfının öncelikleri üzerinde duruldu. Öncelikler şu başlıklar olarak tanımlandı: Avrupa’da kullanılan egemen dilin bilinmesi ve kullanılması, Almanya’nın 1930’lu yılları ve Frankfurt Okulunun doǧuşunun bilinmesi, Avrupa Türk orta sınıfının bilinçlenmesi ve kendi yaǧıyla kavrulmayı öǧrenmesi, siyasi katılım ve temsil alanında başta olmak üzere, maǧduriyet psikolojisinden çıkılması.

Egemen dilin kullanılması
Avrupa’da, hatta dünyada kullanılan egemen dili bilmek ve kullanmak Avrupa Türk orta sınıfının olmazsa olmazlarıdır. Toplum olarak kendimizi daha iyi ifade etmek ve başkalarına anlatabilmek kaçınılmazdır. Maǧduriyetlerin belirlenmesi, belgelenmesi ve sunumu da önemlidir. İçinde yaşanılan ülkelerin hak arama mekanizmalarıyla birlikte çalışmak gerekmektedir. Toplumun zihnini meşgul sorulara makul, kabul edilebilir cevaplar bulmak durumundayız. Demokrasi, insan hakları, küresel iklim deǧişiklikleri, göç ve mülteciler gibi konularda söylem geliştirilmelidir.

1930’lu yıllar ve Frankfurt Okulu
Geçen yüzyılda yaşanan felaket ve 1930’lu yılların Almanya’sını incelemeliyiz. Yahudi gençlerin örgütlenmeleri, Frankfurt okulunun ortaya çıkışı, gelişmesi ve sosyal bilimlere hakimiyeti bilinmelidir. Almanya o hale nasıl geldi? Sıradan insanlar neden Nasyonal Sosyalist oldular? Martin Heidegger neden Hitler hayranı oldu? O yıllarda, ‘Almanya’nın Rusya ve Amerika’nın pençesinde olduǧu ve bundan kurtulması görüşü’ ile yeni saǧ popülist parti ideologlarının ‘Avrupa Müslüman işgalinden kurtulmalıdır’ görüşü arasında benzerlikler nelerdir? Frankfurt Okulu kurucuları, Max Horkheimer, Theodor W. Adorna ve diǧerleri neden ABD’ye sürgün edildiler? Yahudi gençler ikinci Dünya Savaşı’nı neden engelleyemediler? gibi sorular üzerinde fikir sahibi olmalı Avrupalı Türk orta sınıfı.

Kendi ayakları üzerinde durmak!
Avrupalı Türkler kendi ayakları üzerinde durmayı da öǧrenmeliler. Kendi yaǧıyla kavrulmayı bilmeliler. Üçüncü ve dördüncü nesil, kendi entellektüllerini yetiştirmeliler. Eli kalem tutan, egemen dili konuşan ve kavrayan, sosyal sorumluluk bilincinde olanlara imkan hazırlanmalı, şans verilmeli, sosyal alanlarda çalışma yapmaları için teşvik edilmelidir. Onlarca, yüzlerce öǧrenciye burs veren Türk kuruluşları bu konuyu bir defa daha düşünmeli. Öǧrencilerin Avrupa merkezli konularda araştırma yapmalarına yönelmeliler. Türkiye’den gelen misafir konuşmacı ve uzmanlar bazen dezavantaj teşkil edebilir. Elbette Türkiye ile farklı ölçütlerde birlikte çalışmalar yapılmalı. Ama, Avrupalı Türklerin yarım yüzyılda farklı psikolojilerinin oluştuǧu da bilinmeli.  

Maǧduriyet psikolojisinden çıkılmalı
Avrupalı Türklerin, siyasi katılım ve temsil olmak üzere bir çok alanda hızlı bir şekilde maǧduriyet psikolojisinden kurtulmaları gerekmektedir. Biz ne yaparsak yapalım, aǧzımızla kuş tutsak Almanlar, Hollandalılar bizi kabul etmez kısır döngüsünden çıkılmalıdır. Olumsuz örnekler içinde boǧulmamalı, karamsarlıǧa teslim olunmamalıdır.

Evet, bir Türkevi Söyleşilerinde, deǧerli dostumuz Prof. Dr. Bekir Berat Özipek’in de katkılarıyla, Avrupa’daki konumumuzla ilgili yeniden düşünme fırsatı bulduk. Yer yer bu köşede ifade ettiǧimiz gibi, Avrupa Türk orta sınıfı bir an önce paradigma deǧişikliǧi yaşamalıdır. Avrupa gündemine vakıf olmak için egemen dili hızla keşfetmeliyiz. Önceliǧimiz bu olmalı.

Veyis Güngör
25 Şubat 2020

Scroll naar boven
Scroll naar top