İhsan, İslam felsefesinin özünü oluşturur

Avrupa’da yarım yüzyıllık bir göçmenlik ve azınlık tecrübesine sahibiz. Bu süre içinde kendimize ait bir dünya, bir hareket alanı oluşturmaya çalışıyoruz. Artık Avrupa ülkelerinde doğan ve büyüyen nesillerimiz var. Bunlar genelde bir taraftan anne ve babalarının beraberlerinde getirdikleri kültür kodları diğer taraftan da içinde yaşadıkları ülkenin kültür kodlarıyla haşır neşirler. Her iki taraftan da etkilenmekteler. Buna rağmen özellikle içinde yaşadıkları toplumun İslam ile ilgili düşünceleriyle yüz yüzeler. Özellikle İslam ile ilişkilendirilen ‘özgürlük, kadın hakları, kadınlara yapılan baskılar, kadın-erkek ilişkisi’ gibi konularda sürekli bir savunma konumundalar. Gerek bu savunma psikolojisi gerek sürekli yapılan eleştirilere cevap niyetiyle, alışılagelmişin dışında fikirler üreten ve sunan isimler de çıkıyor. Aykırı görüşleriyle dikkatleri üzerine çekenlerden bir isim de gazeteci, filozof, öğretmen ve yazar Tarik Yousif.

Filozof Tarik Yousif’in biyografisi hakkında yeterli bilgi elde etmek zor. Ancak görüşleriyle ilgili özellikle ‘İslam ve hür düşünce’ ile ilgili görüşleri baya yaygın. Örneğin filozof Yousif’in geçen yıl Amsterdam, Arnhem, Den Bosch ve Groningen şehirlerinde, ‘İslam ve düşüncenin özgürlüğü’ konulu seminerleri çok tartışılmakta. Seminerlerde Yousif ‘İslam tarihinde ve günümüzde eleştirel düşünceye bakış açısı nedir? İslam Batı’nın norm ve değerleriyle barışık mı ayrı mı? İslam ve aydınlanma çağının düşünürleri’ gibi soru ve konulara cevap veriyor.

Yousif kendisiyle yapılan bir söyleşide ‘belki tuhaf karşılanır ama, benim rüyam bu felsefi düşüncelerimi hümanistlere anlatmaktan daha ziyade camilerde müslümanlara anlatmaktır’ diyor. ‘Ama beni öncelikle hümanistler davet ediyor. Camilere sıra ne zaman gelir bilemem’ esprisini yapan Yousif seminerlerinde öncelikle eski Yunan eleştirel düşüncesinin müslüman felsefecilere nasıl tesir ettiğini, devamla müslüman düşünürlerin örneğin Ibn Rüşd’ün rönasans ve aydınlanma dönemine etkisini anlatıyor.

Buna rağmen, örneğin Hollanda’da bir çok entellektüelin ‘İslam ile aydınlanmanın birbiriyle uyuşmadığı’düşüncesinin nereden geldiğini soruyor Yousif. Meselenin püf noktasının işte tam da burada yattığını söyleyen Yousif ‘günümüzün aydınlanma düşüncesini savunanlar İslam’ı ‘Aydınlanma hareketinin’ başlangıcı olarak görmüyorlar’diyor. Ayrıca aynı düşünürler Batı’da yıllarca savunulan Osmanlının bir düşman olduğu algısını da hesaba katmıyorlar tesbitinde bulunan Yousif ‘işte bundan dolayı bugün İslam hakkında düşmanlık tekrar Avrupa’nın gündemindedir’ hatırlatmasını yapıyor. Oysa, bunlar örneğin büyük İslam düşünürü Ebu Bekir el Razi’nın bugün yaşasaydı kolaylıkla Hümanist bir derneğe üye olabileceği gerçeğini bilmiyorlar.

Kaldıki, el Razi ve diğer İslam filozoflarının temel düşünceleri ‘İslam ile iyi bir insan olunabileceğini’ görüşünüdür. Hem de onbirinci yüzyılda. ‘Birey sadece kendini değil aynı zaman da içinde yaşadığı ümmeti de iyi bir toplum olarak geliştirmeli’ düşüncesini savunan Yousif ‘müslüman birinin aynı zaman da toplumun ileri gitmesi için de çalışması gerekir’ diyor.

Filozof Yousif biraz daha sertleşerek ‘İslam’ın teologlar tarafından kuşatıldığını, örneğin Kahire’deki Ezher Üniversitesinde Kant ve Spinoza’nın öğretildiğini ama müslüman filozoflara yer verilmediğini iddia ediyor. Adeta İslam düşünce geleneği göz ardı ediliyor, yok sayılıyor diyen Yousif Batılıların özellikle hümanistlerin her nedense fundamentalist selefilerin motiflerini anlamak istediklerini belirtiyor.

Kur’an’da kadınla erkeğin eşit tanımlandığı, İslam’dan önceki dönemde kadınla keçilerin aynı görüldüğü, İslam’ı ilk kabul edenler arasında kadınların ve kölelerin gözle görülür olmasına rağmen, bugün müslümanların kadın-erkek meselesiyle köşeye sıkıştırılmasının izah edilemez olduğunu düşünüyir Yousif.

Meselenin ‘ihsan’ anlayışını yansıtan bir model insanda yoğunlaştığını savunan filozof Yousif ‘ihsan’ın İslam felsefesinin özünü oluşturduğunu söylüyor. Yani üstüne düşen işten daha fazlasına talip olmak, vermek.

Evet. Günümüz Avrupa’sında büyüyen İslamafobi ve müslümanlara tahammülsüzlüğün temellerinden en önemlisi, İslam düşünce sisteminin Aydınlanma çağı’na etkisinin göz ardı edilmesidir. O zaman Oğuz’un çocuklarına düşen önemli görev İslam kültür tarihi ve Batı kültür tarihini derinlemesine bilmek ve arasındaki etkileşimle Batılı düşünürleri yüzleştirmektir.

Veyis Güngör
15 Şubat 2018

 

Scroll naar boven
Scroll naar top