Göç tarihimizde ‘inşacı sosyoloji’ dönemi ve Avrupa Türkleri

Geçen hafta sonu, Almanya’nın Köln kentinde önemli bir toplantı yapıldı: Göçün 60. Yılı Sempozyumu: Avrupa’ya göç serüvenimizin dünü ve bugünü” konulu sempozyum, ATİB Genel Merkezi’nin konferans salonunda gerçekleşti. Toplantıda, Avrupa Türk göç tarihinde ebedi aleme intikal edenler, ‘üç günlük dünya, üç günlük trenle yolculuk ve üç saatlik geri dönüş’ deyişiyle yad edildi. Avrupa Türklerinin Türk Halk Müziği sanatçısı Ahmet Baydaroğlu’nun seslendirdiği eserler ve protokol konuşmalarından sonra program, sempozyumla devam etti.  

Gazeteci yazar Muhsin Ceylan’nın moderatörlüğünde yapılan sempzoyumda, Sahra Şahin, Mahmut Aşkar beyler ve bendeniz, Avrupa’ya gerçekleşen göç serüvenimiz hakkında görüşlerimizi ifade ettik. Muhsin Ceylan konuşmasında, içinde bulunduğumuz salonda on yıllarca sazıyla, sözüyle ve şiirleriyle gönüllerde taht kuran Ozan Yusuf Polatoğlu’nun, aramızda olamamasından dolayı oldukca duygulu anlar yaşadı ve yaşattı. Haziruna, içimizdeki değerlerin yaşarken kıymetini bilmemizi, değer vermemezi söyledi.

Sempozyumun ilk bölümünde konuşmacılar, genel anlamda Avrupa’ya yapılan göç tarihimizi değerlendirerek, karşı karşıya olduğumuz bazı sorunlara dikkat çekip, gelecekte yapılması gereken bazı teklifler sundular. Bunlardan bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Yeryüzünde 272 milyon insan göçmen olarak yaşıyor. Bunların 4 milyonu mülteci statüsünde. Göç tarihi sürecinde, Avrupa Türklerini tarif etmek için, gerek Türkiye’de gerek Avrupa ülkelerinde ve  gerekse Avrupa Türkleri arasında farklı  kavramlar kullanıldı. Genelde gönüllü ve planlı bir göç yaşanmıştı.  Özelde de Türkiye’de yaşanan darbeler sonrasında zorunlu göçün, yani ilticanın yaşandığı görüldü. İlk işgücü göçünü aile birleşimi takip etti. Avrupa’da temel ve zaruri ihtiyaçların karşılanması amacıyla bir kurumlaşmaya gidildi. Bu kurumlaşmayı göçün ikinci ve üçüncü on yılında siyasi ve dini ağırlıklı kurumlaşma takip etti. Göçün ilerleyen yıllarında ise, yeni ihtiyaçların belirmesiyle, farklı alanlarda yeni kurumlar doğdu.

Avrupa Tükleri genel anlamda, siyasi katılım başta olmak üzere, içinde yaşadıkları ülkelerin dilini öğrenerek entegrasyon sürecinde ve girişimcilikte başarılı oldular. Bireysel olarak da, eğitim, sanat, spor, kültür, sağlık ve diğer alanlarda başarılara imza atan Türklerin sayısı bir hayli fazladır. Hem kurumsal başarılar, hem de bireysel başarılar Avrupa Türklerinin, bir çok alanda sorumluluk duygusu içinde olduklarının göstergesidir.

Avrupa Türklerinin karşı karşıya oldukları sosyal sorunlar vardır. Bu sorunlardan birisi Türkçe dili eğitimidir. Avrupa’da yetişen çocuklarımız Türkçe öğrenemiyorlar. Türkçe dilinin yaşatılması, yeni nesillere öğretilmesi, Avrupa’daki Türk kurum ve kuruluşların ve Türk münevverlerin sorumluluğudur. Avrupa’nın sosyal yapısına uygun bir Türk aile yapısı ortaya konulması zaruridir. Anadolu’dan getirilen aile içi bireyler ilişkiler modelinin, Avrupa’da uygulamasında sorunlar yaşamaktadır.

Avrupa’da Türk münevver bir zümrenin yetişmesi gerekmektedir. Araştırma ve düşünce kuruluşlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Toplum olarak aydın ve düşünürünüz yoksa, ciddiye alınmazsınız. Avrupalı Türklerin Kızıl Elma’sı, çok dilli, çok kültürlü, çok kimlikli ve çok aidiyetli insanlar yetiştirmektir.

Göçün 60’ıncı Yılında, Avrupa Türklerinin başarıları ve sorunları yanısıra, inşacı sosyoloji olarak da bilinen, ortak değerler ve ortak akıl etrafında, bir gelecek perspektifinin ortaya konulması sempozyumun teklifler bölümünde konuşulanlar arasında yer aldı. Ortak çıkarlar etrafında oluşturulacak ortak tavır ve tepkiler, Avrupa Türk toplumunun gündeminde olmalıdır. Çoğul öznelerin birleşerek ortak bir akıl oluşması, inşacı sosyoloji sürecinin kaçınılmazıdır. Bu yeni bir dil, yeni bir ontoloji ve yeni bir paradigma ortaya koymaktır. Bunun oluşmasında, geride bırakılan göç tarihi başta olmak üzere, Türk İslam kültür tarihi ve Avrupa kültür tarihi bilinci ve yorumu önemlidir.  

Sempozyumun sorular bölümünde sorulan bir soru üzerine, Avrupa Türklerinin başta Türkiye olmak üzere, Türk Dünyası ve gönül coğrafyası ile iyi ilişkiler içinde olmaları gerektiğinin altı çizildi. Bu ilişkilerin gelecekte Avrupa’da Türk varlığının devam etmesinde rol oynayacağı beirtildi.

Başlıklar ve kavramlar halinde ifade etmeye çalıştığımız sempozyum notları, elbette önümüzdeki günlerde ve aylarda tartışılmaya devam edecektir. Göçün 60’ıncı Yılı, Avrupa Türklerinin kendilerini muhasebeye çekmeleri için önemli bir fırsattır.

Sempozyum sonrası, ATİB Genel Merkezinde yapılan kahve sohbetinde, Genel Başkan Durmuş Yıldırım’ın, göç ve diğer konuları tartışacak, Avrupa genelinde bir grubun oluşmasında üzerlerine düşeni yapmaya hazır olduklarını belirtmesi, çok önemli bir nokta olarak takdir edildi.

Veyis Güngör
24 Kasım 2021

Scroll naar boven
Scroll naar top