Fırtınalı bir günde Utrecht, Driebergen ve Schokland hatıraları…

Ekim ayının ilk haftasındayız. Dördüncü ve beşinci günler… Hava yağmurlu, rüzgâr deli gibi esiyor. Meteoroloji “Amy Fırtınası” uyarısı yapıyor. İngiltere ve İrlanda üzerinden gelen fırtına Hollanda’yı kasıp kavuruyor. Yolculuk yapacak olanlara “aman dikkat” deniyor.

Böylesi bir havada, önceden belirlenmiş programımız gereği, Utrecht, Driebergen ve Schokland yollarına düştük. Fırtınalı bir havada yaptığımız yolculuğumuz sadece şehir ziyaretinden ibaret değildi; her şehirde, geçmişten bir parça hafızamıza canlanıyordu.

Utrecht anısı…
Yıl 1991. UNESCO, o yılı “Dünya Yunus Emre Sevgi Yılı” ilan etmişti. Amsterdam Üniversitesi’nde son sınıf öğrencisiyim. İlkbaharı İngiltere’nin Preston kentinde Erasmus değişim programıyla geçirmiş, Nisan sonunda Hollanda’ya dönmüştüm. Hollanda Türk Akademisyenler Birliği Vakfı olarak Haziran ayının ilk haftasını “Hollanda’da Yunus Emre Haftası” ilan ettik. Leiden, Delft, Utrecht, Twente ve Amsterdam üniversitelerinde art arda programlar düzenledik. Utrecht’teki etkinlik öğle vaktindeydi ve katılım çok değildi. Ama o yıllarda Utrecht Üniversitesi’nde bir Türk öğrenci derneği yoktu. Bu şartlarda bir Yunus Emre programı yapmak, kelimenin tam anlamıyla bir cesaret örneğiydi. Ne zaman Utrecht’e yolum düşse, hafızam hep o günü çağırır.

Driebergen gerçeği…
Driebergen, bizim kuşağın zihninde hep sorunlu bir şehir olarak kaldı. Sosyal Akademi vardı burada. 1884’te kurulan, 1959’da adını “Academie De Horst” olarak değiştiren bir okul. Sosyal-kültürel alanlarda uzman yetiştirirdi.
1980’ler, 90’lar… Türk gençlerinin bu okullara rağbet ettiği bir dönem. İşte o yıllarda yaşanan bir olay hâlâ aklımdadır. Twente’den soyadı Akça olan bir öğrenci, arada sırada Türkiye Gazetesi’ni koltuğunun altında okula getirirdi. Diğer Türk öğrenciler bunu “faşist gazete okumak” gerekçesiyle yönetime şikâyet ettiler. Sonuç: Akça okuldan atıldı.

Akça, eşiyle birlikte o yıllarda yayın yapan İslam Yayın Kurulu IOS’in televizyon programına çıktı. Sunucu “Sizi neyle suçluyorlar?” diye sordu. Akça heyecandan olmalı ki eşine döndü: “Beni neyle suçluyorlardı?” dedi. Eşi “Bozkurt olmakla suçluyorlar” dedi. İşte bu sahne, dönemin Hollanda’sında egemen olan zihniyetin çarpıcı bir fotoğrafıydı.
Aklımdan hiç çıkmıyor…

Schokland buluşması…
Schokland, UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alan bir arkeolojik alan. Orta Çağ’da ilginç bir yerleşim merkeziydi. 19. yüzyılda deniz kabardı, köy sular altında kaldı. Artık bir yaşam alanı değil, kültürel bir miras.

Yıl 2007. Hollanda Entegrasyon Bakanı Ella Vogelaar  (toprağı bol olsun) ile birlikte, BM’nin 2015 Milenyum Hedefleri’ni “Dünya’dan Yoksulluğu Kaldır!” sloganıyla Schokland’da imzalıyoruz. Yemyeşil bir bahar günü… Çadırlar kurulmuş, etkinlikler sürüyor. Biz de Hollanda Türk toplumu adına Amsterdam Tevazü Semazen Grubu ile sahnedeyiz. Türk Tasavvuf Musikisi ve sema gösterisiyle programa katkı sağlıyoruz. Bakan Vogelaar, dikkatle izliyor, ilgiyle dinliyor.

Yağmur, rüzgâr ve fırtına… Yolculuklar, şehirler ve anılar… Utrecht, Driebergen ve Schokland ziyaretleri, bana yine şunu hatırlattı: Göçün 60 yıllık tarihinde hangi kente giderseniz gidin, mutlaka bir hatıra canlanıyor. Küçük bir sahne, unutulmaz bir olay, zihinde yer eden bir kesit…

Tarih yazmak da biraz böyle olsa gerek.

Veyis Güngör
6 Ekim 2025

Scroll naar boven
Scroll naar top