Dünden bugüne Avrupa Türk göçü ve yeni oluşan orta sınıf

Göç, yani insani hareketlilik insanlık tarihi kadar eski bir tarihe sahiptir. Bunun bir başka ifadesi de, ‘Göç, Hz. Adem ile Hz. Havva ile başladı’ gerçeǧidir. Çok genel anlamda, tarih boyunca devam eden göç, gönüllü ve zorunlu göçler olarak ifade edebileceǧimiz bir şekilde geçtimiz yüzyılda ve içinde yaşadıǧımız yüzyılda da devam etmektedir. Bu çerçevede, bizlerin de aktör olduǧu, yiriminci yüzyılın ikinci yarısında ‘işgücü göçü’ olarak Türkiye’den Avrupa ülkelerine önemli bir göç hareketliliǧi yaşanmıştır.

Bugün, Avrupa Türkleri olarak tanımladıǧımız ve sayıları dört, beş milyonu bulan bir topluluk Avrupa ülkelerinde yaşamaktadırlar. Türkler, genel olarak ekonomik sebeplerle, yani gönüllü-zorunlu karışımı bir göç tanımı içinde Avrupa ülkelerine gelmişlerdir. Zaman içerisinde bulundukları toplumda kendilerine has yeni bir dünya oluşturarak, varlıklarını sürdürmektedirler. İlk yıllar ve sonraki yıllarda, günümüze kıyasla, hayatlarını sürdürme yolunda türlü zorluklarla karşılaşmıştılar. Zorluklarla mücade ettiler. Etmeye devam ediyorlar. Çeşitli ihtiyaçlarını karşılamak ve varolmak için bir çok kurum oluşturdular. Aile, arkadaş, dini, siyasi, sosyal ve kültürel çevreleriyle ilişki ve dayanışma içinde, bir yaşam sürmekteler.

Türkler Avrupa’da yarım yüzyılı aşan bir göçmenlik tecrübesine sahiptirler. Tarihin farklı kesitlerinde şahit olunduǧu üzere, Avrupa’da da toplumsal hayatın hemen hemen her alanında vardırlar. Temsil edilmeye adaylardır. Birinci neslin, ancak fabrikalarda aǧır ve vasıfsız işlerde istihdam edilmesine karşın, ikinci ve üçüncü nesil Türklerin, siyaset ve girişimcilik başta olmak üzere ilim, sanat, spor ve diǧer alanlarda temsil edildiǧi görülmektedir. Bu alanlarda onlarca başarı hikayesi mevcuttur.

Ancak, insanın yapısı gereǧi ve tabiki medyanın da etkisiyle sürekli olumsuz hikayalere meyilli olması ve dikkat kesilmesi sözkonusu başarı hikayelerini gölgelemektedir. Oysa, hem Avrupa Türklerini hem içinde bulundukları toplumları, hem de Türkiye ve kültür coǧrafyamızı olumlu yönde etkileyecek bireysel başarıların sayısı bir hayli fazladır. Bu başarılı bireyler, sosyolojik olarak toplumda temsil gücü olanlar, esasen Avrupa Türklerinin ve Türkiye’nin görünmeyen sosyal sermayesidir.

Sözkonusu sosyal sermayenin, yeni yeni oluşmakta olan orta sınıfın, toplumsal meselelere katılmaları ve ilgi duymaları istenilen seviyede deǧildir. Anne ve babalarına göre, gelir seviyeleri ve yaşam standartları daha iyi olan bu grup daha etkin olursa, yeni yetişen Türk nesillerine de örnek teşkil edecektir. Sorumluluk almaları, hissetmeleri insanlık için önemlidir. Ayrıca, kimliǧin oluşmasında, örnek şahsiyetler olarak önemli rol oynarlar. Bunlar Avrupa Türklerinin genç nesilleri için de ayrıca model teşkil ederler.

Avrupa Türk orta sınıfı tanımlamamızı, örneklerle daha da somut hale getirmemiz gerekmektedir. Burada, onlarca başarı örneklerinden Hollanda’da sadece ikisini sunmak istiyorum.

Bunlardan ilki, şu günlerde, tam bir hafta boyunca Hollanda gündemini meşgul eden başarılı Türk işadamları Atilay Uslu ve Yıldıray Karaer ortaklar. Uslu ve Karaer Hollanda’nın en büyük turizm ve havacılık şirketine sahipler. Corendon adını taşıyan şirket üç bayrak taşıyor: Türkiye, Hollanda ve Malta. Corendon bir çok ülkeye turlar düzenliyor. Bu ülkeler arasında Türkiye Yunanistan, Bulgaristan, İtalya, Makedonya, İspanya, Tunus, Mısır, Kıbrıs, Endonezya, Fas, Dubai, Gambia, Portekiz, Brezilya, Tayland, Bali, Bonaire, Curaçao ve Arap Emirlikleri bulunmaktadır.
Uslu ve Karaer geçen yıl Avrupa’nın en büyük otelleri arasına giren 680 odalı bir oteli de hizmete açtılar. Amsterdam havaalanı Schiphol’a çok yakın olan ve A4 ve A9 otobanı kenarında yer alan otel 44 bin metrekarelik bir alana sahip. İki Türk ortaǧın bu otelinin habçesine, bir hafta süren yoǧun bir çalışmadan sonra, Boeing 747 tipi bir uçak yerleştirildi.
Hollanda medyasında geniş ilgi gördü. KLM Havayolundan satın alınan uçak önümüzdeki dönemde sosyal amaçlı kullanılacak. İçinde müze ve kütüphane de olacak.

10 bin kişi uçaǧın otel bahçesine taşınması merasimini seyretmek için müracaat etmiş. Ancak izdiham yaşanmaması için sadece bin kişiye izin verilmiş. Uslu ve Karaer’in bu başarısı Hollanda gündemini olumlu olarak günlerce meşgul etti. Hatta dünya gündemine bile konu oldu.

Avrupa Türk orta sınıfı çerçevesinde ikinci örneǧimiz ise bir bilim insanı. Hafızam beni yanıltmıyorsa, 2014 yılının son aylarıydı. Elektronik bir posta aldım. Saygıdeğer Veyis Güngör bey diye başlayan mektubu, “hatırlarsanız sizinle kısa bir süre önce iletişime geçmiştim. Hafta itibariyle Groningen Üniversitesi şarkıyât bölümünden ‘cum laude’ (yüksek onur) ile mezun olmuş durumdayım” cümlesiyle başlıyordu. Şöyle devam ediyordu mektup: “Sizinle başta yüksek lisans tezim olmak üzere ilginizi çeken diğer çalışmalarım hakkında bizzât görüşmek isterim. Bu arada Hollanda ve Türkiye’de sizin veya Türkevi’nin bağının bulunduğu kurumlarda görev almanın benim için bir şeref olacağını iletmek isterim. Müsâit olduğunuz bir zaman diliminde sizinle görüşmeyi umuyor bana yardımcı olabilmenizi ümît ediyorum. İşbu ileti ile birlikte geliştirilmiş özgeçmişimi size sunuyorum.”

Özgeçmişine göz attım. Lisans Tezi: “Şehnâme ve Türkler: Firdevsî’nin Şehnâme’de Türkleri (olumlu ve olumsuz) işleme şekli ve bunun sebepleri” başlıǧını taşımaktaydı. Yüksek Lisans Tezi ise, “Tiraxtor futbol taraftarlığının İran’daki Türk kimliği üzerindeki önemi ve etkileri” başlıǧını taşıyordu. Her iki tez, Groningen Devlet Üniversitesinde yapılmıştı.

Bu genç bilim adamının yazdıǧı onlarca bilimsel makaleyi burada saymama gerek bile yok. Bu mektuptan sonra, genç akademisyen Amsterdam’a geldi. Şehir merkezinde oturduk ve tanıştık. Türkçe ve Hollandaca ana dili yanısıra İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça, İtalyanca biliyor ve Arap-Fars-Osmanli Alfabeleri ve Kiril Alfabesine de hakimdi. Akşama doǧru Türkevi’ne geldik. Yayınlarımızdan hediyeler verdik. Trenle tekrar köyüne döndü.

Her iki örnek, Avrupa Türklerinin farklı alanlarda başarı hikayelerini teşkil ediyor. Elbette, buna benzer bir çok alanda başarılı olan hikayeler bulunmaktadır.

Birinci örneǧimizde adı geçen iş adamı Atilay Uslu, Emirdaǧ’lı bir ailenin çocuǧudur. İkinci nesil Türklerdendir. Küçük bir dönerci dükkanında başlayan girişimcilik hikayesi, yıllar sonra onu milyoner yapmıştır. Ve en son 2,5 milyon euroya satın aldıǧı uçaǧın, otelin bahçesine getirilmesi Hollanda’da gündem olmuştur.
İkinci örneǧimizde ele aldıǧımız genç akademisyen ise, Hollanda’nın bir ücra köşesinde kendi tabiriyle Kayserili bir anne-babanın evlâdı olarak dünyaya gelmiş. Öǧrendiǧi dillerin yanısıra, Kamu Yönetimi ve Dış Ticaret bölümlerine devam etmiş. Sonra kendiliǧinden Üniversitenin Şarkiyat bölümüne kayıt olmuş.

İki farklı örnekte, ekonomik sebeplerle Anadolu’dan Avrupa’ya göç eden ailelerin çocuklarının farklı alanlardaki başarı öyküleri görülmektedir. Ortak noktaları göçmen bir ailenin çocukları olmaları. İkinci nesile dahil olmaları. Anne ve babalarına kıyasla mesleki olarak nitelikli olmaları. Başarılarıyla, gençlere örnek teşkil etmeleri. Farkında olmasalar bile, aidiyet duydukları ülke Türkiye’nin temsilcileri olmaları. Daha fazla özelliklerini de sayabiliriz.

Evet, bir iş gücü göçü olarak 20. Yüzyılın ikinci yarısında Avrupa ülkelerine başlayan göç serüvenimizde, kaybettiklerimiz yanısıra, onlarca başarı hikayemiz bulunmaktadır. Kaybettiklerimizi hatırlayalım. Ama, çok sık gündeme gelen olumsuzluklarla geleceǧimizi tayin etmeyelim. Olumsuzluklarla oyalanmayalım. Bardaǧın dolu tarafından bakarak, başarı serüvenlerimizi çoǧaltalım. Dünden bugüne Avrupa Türk göçüne bir de bu yönden bakalım.

Veyis Güngör
11 Şubat 2019
REFERANS DERGİSİ İÇİN KALEME ALINMIŞTIR.

Scroll naar boven
Scroll naar top