Avrupa medyasındaki Türkiye ve Erdoğan karşıtlığı sürdürülebilir mi?

Son bir kaç gün içinde hem Türkiye’den bazı gazeteciler hem Hollanda’dan bazı tanıdıklarımın soruları Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri çalışmalari üzerine yoğunlaştı. Tam olarak sordukları soru şöyleydi: ‘bizim kurum olarak yani Türkevi olarak veya Hollanda’da  Türk STK’larının Avrupa Birliği Türkiye ilişkileri ile ilgili yaptıkları çalışmalar varmıydı? Bu yönde soruları soranların birbirleriyle bağlantısı yoktu. Gündemde ne vardı? Bu sorular nereden çıkmıştı diye düşünürken, bir kaç gün önce Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nin Türkiye ile ilgili kararı aklıma geldi. Bir de Malta’da gerçekleşen Avrupa Birliği (AB) Gayri Resmi Dışişleri Bakanları Toplantısı vardı. Evet böylece, Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri yeniden kamuoyu gündemine gelmişti. Hem de, Avrupa’nın daha doğrusu Avrupa’da bir kısım medya ve karar vericilerin Türkiye eleştirilerinin artık alenen Türkiye düşmanlığına dönüştüğü bir ortamda. Ama önce sorunun cevabını verelim. Sonra da Avrupa’da Türkiye karşıtlığı üzerine fikir yürütmeye çalışalım.

Türkevi’nin Türkiye – AB ilişkileri üzerine çalışmaları
Sorunun cevabına gelince. Elbette cevabım Türkevi’nin konuyla ilgili faaliyetleriyle sınırlıdır. Bizim, Türkevi Araştırmalar Merkezi olarak, bu yönde çalışmalarımız yaklaşık 13 yıldır aralıksız devam etmektedir. Bu çerçevede Hollanda, Brüksel ve Türkiye’de gerçekleştirdiğimiz toplantı, tartışma, çalıştayları saymama gerek var mı bilmiyorum. Ancak,  2004 yılında Brükselde yapılan ilk Türkiye Avrupa Birliği görüşmelerine yetiştirilen “Avrupa Birliği, Türkiye ve İslam” başlıklı tercüme kitabı hemen belirtmem gerekir. Ki bu kitap Hollanda’nın AB dönem başkanlığında WRR (Hollanda Kamu Politikaları Bilimsel Kurumu) tarafından hazırlanmıştı. Türkiye AB ilişkileri hakkında oldukca olumlu ve objetif bir yaklaşım ortaya koyuyordu. Hatta kitabın sonunda o zaman Devlet Bakanı olan Prof. Dr. Mehmet S. Aydın hocanın da görüşlerine yer verilmişti. Kitap Türkevi ve Başlık yayınları arasında yayınlandı. Bir başka araştırma ve yayın ise: “Avrupa’daki Türklerin Türkiye Avrupa Birliği İlişkilerine Etkileri: Hollanda Örneği” çalışmamızdı. Bu kitabın tanıtımını da Brüksel’de Avrupa Parlamentosunda yapmıştık.  Evet, Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerinin sivil tarafı işte böyle çok heyecanlı başlamıştı. Ve yıllar içinde gelinen nokta malum. Bir tarafta 54 yıldır kapıda bekletilen ve artık sabrı taşan bir Türkiye. Diğer tarafta ise tüm Avrupa olmasa bile bir kısım medya ve karar vericilerin ‘hayır’ kampanyasına destek vermeleri ve bunun Avrupa’da bir Türkiye düşmanlığı görüntüsü vermesi. Dahası Almanya, Hollanda ve Avusturya ile yaşanan diplomatik krizler…

Avrupa’da şok üstüne şok…
Avrupa eski Avrupa değil. Bir çok sorunla karşı karşıya. Bir taraftan Avrupa’yı tehdit eden terör eylemleri, mülteci akını diğer taraftan yaşlanan bir nüfus ve her geçen gün yükselen ırkçılık. Kimlik sorunu, yani Avrupalılık nedir sorusuna bir türlü verilemeyen cevaplar. İdeolojilerin etkisinin azalması ve bir çok konuda bireylerin karar verememe sorunuyla baş başa kalmaları. Avrupa Birliğinin nasıl devam edeceği. İşsizlik, eğitim, çevre, iklim sorunları da malum.
Bütün bunlarla boğuşan Avrupa son bir kaç ay da şok üstüne şok yaşadı. Bu yılın ilk şoku hiç şüphesiz Amerika seçimlerinin sonucuydu. Avrupa’da bir çok çevre Trump’un başkan seçilmesini beklemiyordu. Trump’un seçimleri kazanması Avrupa’da büyük bir hayal kırıklığıyla karşılandı. Protesto yürüyüşleri yapıldı. Açıklamalar yapıldı. Seçimlerde hile var denildi. Velhası Trump Avrupa’yı bir kaç ay baya uğraştırdı ve yordu.
Avrupa’nın ikinci şoku ise Türkiye’de 16 Nisan tarihinde yapılan Anayasa Değişikliği referandumu sonuçlarıydı. Erdoğan tüm uluslararası dayanışmaya karşı kazanmıştı. Avrupa yine bir hayal kırıklığı yaşadı. Amerika seçim sonuçlarında olduğu gibi kah zıpladı hopladı kah bağırdı. Erdoğan’a diktatörlük yolu açıldı, seçimlerde hile var, orantısız güç kullanıldı dedi. Bu ise Avrupa’nın kısa sürede yaşadığı ikinci şok oldu. Referandum sonrası bir kısım Avrupalının söyledikleri ortada. Hatta Avrupa medyasının önemli bir kısmı da Erdoğan karşıtlığını 16 Nisan’dan sonra da devam ettirdi. Trump gibi Erdoğan da Avrupa’yı baya uğraştırdı ve yordu…

Avrupa Türkiye’den vazgeçemez…
Peki, Avrupa’nın ya da bazı Avrupa karar vericilerinin ve medyasının Türkiye/Erdoğan karşıtlığını devam ettirmeleri mümkün mü? Bu sürdürülebilir bir tavır mı? Bizim cevabımız: elbette mümkün değildir. Bu tutumun sürdürülebilir bir yönü olamaz. Avrupa medyası, bugün olduğu gibi uzun süre böyle bir gerginliği, Türkiye/Erdoğan karşıtlığını devam ettiremez. Ettirmemeli de. Neden? Çünkü günümüzde Avrupa ile Türkiye çok yönlü olarak iç içe girmiş bir haldedir. Çok yönlü ve amaçlı ilişkilere sahiptir. İlişilerin yanısıra Avrupa’da beş milyon Türkiye vatandaşı vardır. Hatta bu sayının bir kaç kat fazlası bir Avrupa  müslüman topluluğu Türkiye’ye aidiyet duymaktadır. Hem çok yönlü ilişkiler hem Avrupa’da Türkiye’ye duyulan aidiyet Türkiye Avrupa Birliği ilişkileri ve işbirliği sağlıklı bir şekilde devam etmesini göstermektedir. Kısaca ilişkiler Avrupa’nın, Orta Doğu’nun, Balkanların velhasıl insanlığın huzuru için zarurettir…
Son bir kaç gün içinde bu yönde her iki taraftan da sevindirici açıklamalar yapıldı. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “her şeye rağmen kapımız açıktır” derken, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini de  Malta’daki toplantıdan adeta “Avrupa Türkiye’den vazgeçemez” mesajını verdi.
Dolayısiyle, bir kısım Avrupa medyası ve karar vericilerinin Türkiye düşmanlığı görünümü alan Türkiye/Erdoğan karşıtlığından bir an önce vaz geçmeleri insanlığın iyiliğine olacak bir davranış olacaktır. Bunun kavranmasını ümit ederim…

Veyis Güngör
29 Nisan 2017

 

 

Scroll naar boven
Scroll naar top