Türkiye’den Avrupa ülkelerine 1960’lı yıllarda yapılan iş gücü göçünün ikinci on yılında başlayan aile birleşimiyle birlikte, Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen aileler, Avrupa’daki Türk ailelerini oluşturdu. Göç süreci, bir taraftan Türkiye’deki akrabalarla bağların sürdürülmesini, diğer taraftan ise yeni toplumda karşılaşılan Türk aileleriyle dayanışma ve iletişim geliştirme ihtiyacını doğurdu. Buna, içinde bulunulan ülke toplumuyla temaslar da eklendi. Çok yönlü bu ilişkiler ağının aile içi ve aileler arası ilişkilere yansıdığı açıkça görüldü. İlk yıllarda şekillenen bu ilişkiler, zamanla bayramlar, düğünler, iftarlar, aile ziyaretleri ve evliliklerle kurumsallaştı ve devam etti. Bu makalede, Avrupa’da elli yıllık göç sürecinde Türk aileler arası iletişim başta olmak üzere, Rotterdam’da yaşayan Türk ailelerini konu edinen bir araştırmadan hareketle, Hollanda’daki aileler arası iletişim biçimleri ele alınmaktadır.
Giriş
Türkiye’den Avrupa’ya yapılan göçün ilk dönemlerinde aile bireylerinin bir kısmının Türkiye’de kalması, aileler arası ilişkilerin öncelikle Türkiye merkezli sürdürülmesine neden olmuştur. O yıllarda iletişimin aracı mektup, telefon ya da kasetlere kaydedilen seslerdi. Yaz aylarında Türkiye’ye gidebilenlerle gönderilen hediyeler, mektuplar, ses kayıtları, âdeta ailelerin buluşma ve iletişim köprüsüydü. Aynı dönemde hemşerilik bağı güçlüydü. Avrupa’daki Türkler geldikleri şehir, kasaba, köy bağlantıları üzerinden sosyal ağlar kurdu. İşçilerin pansiyonlarda barınmaları birbirleriyle yakın bir birliktelik içine girmelerine yol açtı. Aynı sofrada yemekler yendi, boş zamanlar birlikte değerlendirildi. Yalnızlık ve azınlık psikolojisi, dayanışma ruhunu güçlendirdi.
Göçün ikinci on yılında, özellikle 1970’lerle birlikte aile birleşimi süreci hız kazandı. 1960’larda tek başına Avrupa ülkelerine giden Türkler on yıl sonra geride kalan aile bireylerini yanlarına almaya başladılar. Türkiye’nin farklı bölgelerinden gelen Türk aileleri yeni ülkede kendilerine yeni bir düzen kurmaya çalışırken, mahalledeki diğer Türk aileleriyle de güçlü bağlar geliştirdiler. Bu yıllar, Avrupa’daki kalıcı Türk varlığının temellerinin atıldığı dönemdir. Kurulan ilişkiler sadece Türkiye ile sınırlı kalmadı; içinde yaşanılan ülkelerin farklı şehirlerinde yaşayan Türk aileler arasında da bağlar örüldü. Kurulan bu ağlar ve kader birliği, Avrupa Türklerinin sonraki kuşaklarına da aktarılan bir sosyal sermaye hâline geldi.
Avrupa’daki Türkler için 1980’li yıllar, kimlik, aidiyet, uyum ve asimilasyon tartışmalarının yoğunlaştığı bir dönemdir. Bu süreçte Avrupa’daki Türklerin toplu etkinliklerde, camilerde, derneklerde, düğünlerde daha sık bir araya gelmeye başladığı gözlemlenir. Yeni iletişim şekillerinin de ortaya çıkması olarak değerlendirilen bu gelişmeler Türk aileleri arasındaki iletişiminde çeşitlendiğini göstermektedir. 1980’li yıllar aynı zamanda Avrupa Türkleri arasında ideolojik ayrımlarla doğan yeni iletişim biçimlerini beraberinde getirdi. Yeni iletişim biçimleriyle birlikte aile içi kimlik çatışmaları, özellikle genç kuşaklar arasında bu süreçte belirginleşti.
1990’lı yıllarda Avrupa’daki Türklerin, Türkiye bağlantıları sürerken, iletişim ağı genişledi. Akrabalık, hemşerilik, dini ve sosyokültürel örgütlenmeler, ideolojik ayrışımlar aileler arası ilişkileri çeşitlendirdi. Özellikle üçüncü nesil Avrupalı Türklerin, aile içi iletişimde, içinde bulundukları ülkelerin dilleriyle konuşmaya başlaması ya da iki dili karıştırarak aile bireyleriyle iletişime girmesi yine bu dönemde görülen iletişim şekilleri arasındadır. Bu durum ister istemez aile içinde, ‘ne oluyoruz, asimilasyona mı uğruyoruz’ gibi soruları ve tartışmaları beraberinde getirmiştir. Yine bu dönemde, dijital iletişimin devreye girmesi ise ilişkilere esneklik getirirken, bazı geleneksel bağların zayıflamasına da zemin hazırladı.
Avrupa’daki Türk aileleri arasında göçün ilk yıllarında kurulan ve sonraki dönemlerde zenginleşerek devam eden ilişkilere, 2000’li yıllardan sonra kültürel dönüşümler ve yeni iletişim modellerinin eklenmesiyle, ilişkiler de çeşitlendi. Çok çocuklu aile yapısından çekirdek aile modeline geçiş yaşandı. Bu geçiş, aile içi, akraba, dost ve tanıdık ilişki biçimlerini değiştirdi. Yoğun çalışma hayatı, erkek ve kadının çalışması örneğin ziyaretlerin planlı ve randevulu olmasına yol açtı. Bayramlarda ilk yıllarda yapılan eski ziyaretler yerini kısmen dijital ortak ve sosyal medya araçlarıyla yapılmasına bıraktı. Bu dönemde aile bireyleri arasında değerlerin değişmesi ve yer yer uyumsuzluklar da görüldü.
Günümüzde, Avrupa’da kendilerine yeni bir dünya oluşturan Avrupa Türkleri yıllar içinde karşı karşıya kaldıkları sosyal değişimler ve çeşitlenen iletişimlerle aileler arası iletişimi sürdürmeye devam etmektedirler. Yıllar içinde yaşanan değişim, aileler arasındaki ilişkilerin yalnızca Türkiye bağlantıları, akrabalık, hemşerilik, ideolojik ve dini iletişimlerle sınırlanmadığını, zaman içinde yeni oluşan kimlikler, toplumsal katılım, vatandaşlık ve kültürel olarak şekillenmiştir. Bu ilişkilere içinde yaşanılan toplumla ilişkiler de eklenmiştir. Avrupa’daki Türk aileleri hem “köken ülke” Türkiye ile bağlarını hem “yaşadıkları ülke” ile bağlarını çok katmanlı bir şekilde sürdürmektedir.
Rotterdam Örneği
Aşağıda Rotterdam örneğinde de görüleceği üzere; Avrupa’daki Türklerde aileler arası iletişimde geniş akraba ağı hâlâ önemini korumasına rağmen, ilişkilerde kalite ve yoğunluk açısından değişim yaşanmıştır. Ziyaret sıklığı, bayram ritüelleri, düğünler hâlâ var ancak bu değerler lojistik, zaman ve ekonomik koşullar nedeniyle farklılaşmıştır.
Rotterdam’daki Türkler üzerine yapılan araştırma 2024 yılında, T.C. Hatay Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı öğrencisi Ayşe Gültutan tarafından yapılmıştır. “Hollanda’da Yaşayan Türklerde Sosyokültürel Hayat: Rotterdam Örneği” (*) konulu yüksek lisans tezi; literatür ve alan araştırmasından oluşmaktadır. Çalışmada, “Rotterdam’da yaşayan Türklerin sosyokültürel hayatları köken toplum ve ev sahibi toplum” merkezinde incelenmiştir. Dört ana bölümden oluşan çalışmanın üçüncü bölümü; Türklerin ev sahibi toplumla kültürel etkileşimi, kültürdeki değişim ve dönüşümleri ile Türklerin kendi aralarındaki ilişkiler ve Hollanda’da yaşayan diğer etnik kökenli insanlarla ilişkileri ele alınmaktadır.
Göçün İlk Yıllarında İletişim
Çalışmada, Rotterdam’da yaşayan Türklerin birbiriyle iletişimi, aidiyet hissi ve kültürel kimliğe dayandığı belirtilmektedir. İlk kuşak Türklerin, geldikleri dönemde kendi aralarındaki iletişim çok kuvvetli olmuş ve dışarıdaki toplumla sınırlı bir iletişim kurmuşlardır. “İlk gelindiğinde, Hollandalılar işçileri pansiyonlara yerleştirdi. Türkler olarak pazar günleri, tatil gününde belirli bir yerde toplanır vakit geçirirdik. Buraya gelen işçiler başta tek başlarına geldiler, 70’ler sonrası ailelerini getirmeye başladılar. Hep yalnızdık, birlikteliğimizdeki uğraş sadece kendi içimizde, dışarıya karşı böyle değiliz -KK3 & KK8- .”(**)
Göçün ilk yıllarında Türklerin birbirleriyle ilişkileri yalnızlık ve azınlık psikoloji üzerinden geliştirilen bir dayanışmadır. Bu süreçte hemşericilik dayanışması da önemli rol oynamıştır. “İlk gelinen süreçte, gelen işçiler birbirlerinin ailesi olmuş, iş dışında her anlarını birlikte geçirmişler, aynı yerde kalmışlardır. Bizim buradaki bir vatandaşımız bundan 30-40 yıl öncesinde yakında bir bölgeye memleketlisinin geldiğini duyduğunda ya da bir Türk geldiğini duyduklarında hemen koşup giderlermiş. Hemen herkes o ortamda birbiriyle selamlaşıyor, sarılıyor, tanışıyorlarmış -KK10- .”(***)
Aileler Arası İletişim
Göçün ikinci on yılında Türkiye’den ailelerin de gelmesiyle Türkler arasında iletişim farklılaşmıştır. “..Önceleri birbirimize randevu almadan çat kapı gidebiliyorduk. Şu an randevusuz gidemiyorsun. Bu sadece geniş bir çevre değil aynı zamandan kendi kardeşiniz, çocuklarınız da bile durum öyle. Zamanla insanlarda bir özlem oluşmaya başladı. Bir araya gelmek için cenaze, düğün gibi özel günler kaynaşmada araç olmaya başladı. Büyük oranda birbirleriyle bir araya gelme özlemi büyük olduğu için o ortamları bekliyorlar oldu. Söz konusu ortamda gerçekten sıcak bir ortam oluyor; çünkü baktığınız zaman her zaman herkesle bir araya gelemiyoruz, birbirimizi göremiyoruz. Tabi sosyal ekonomik şartlarında etkisi var. Eskiden evde tek ebeveyn çalışırken günümüzde genelde herkes çalışıyor ve buna bağlı da hayat düzeni oluşuyor. Türkler bir araya geldiklerinde genelde ekonomi, din, akraba sorunları, Türkiye’de yaşanılan problemler ve Hollanda’da yaşayan kültürlerin yok olması endişesi üzerine konuşuyorlar -KK158- .”(****)
İletişimde Çeşitlilik
Göçün ilerleyen yıllarında Avrupa’daki Türkler arasında iletişimin farklılaştığı, çeşitlendiği görülmektedir. Aile içi iletişim ailelerin büyümesiyle önce kendi aralarında iletişimi beraberinde getirirken, Türklerin daha çok birbirleriyle iletişimde kalmalarına yol açtı. “Türkler genel anlamda kendi etnik grubuyla daha çok iletişim hâlinde. Genelde biz birbirimize gider geliriz. En çok camilerde görüşürüz. Yeni nesilde ise iletişim kendi çekirdek aile içinde kalıyor genelde ya da yaşıtlarıyla sınırlı iletişimleri oluyor -KK13- ”. (*****)
Özellikle 1980 ve 1990 yıllarda Türkler arasında iletişimin çeşitlenmesinde hem ideolojik iletişim öne çıkmış hem de hemşehricilik iletişimi gelişmiştir. “Hollanda’da yaşayan Türkler arasında ideolojiler maalesef kötü sirayet etti ve ayrışmaya sebep oldu. Hemşehricilik burada çok yoğun ve hemşehriciliğe bağlı dernekler kuruldu. Hemşehricilik ayrıştırma gibi gözükse de hemşehri derneklerinin kendi çevresine yararları var ve paylaşımcı bir yapıya sahip. Sorun bu dernekler arasında bir şeylerin rekabete dönüşmesi -KK132-”. (******)
Sonuç
1961 yılında başlayan ve 1970’li yıllarda aile birleşimiyle devam eden Avrupa Türk göçü sürecinde, Rotterdam örneği üzerinden bakıldığında Avrupa’daki Türk ailelerinin iletişimi süreklilik ve kaçınılmaz dönüşümlerle devam etmektedir. Süreklilikler bağlamında aileler arası iletişim, başta Türkiye’deki akrabalarla olan bağlar olmak üzere içinde yaşanılan ülkelerde geliştirilen bayram, düğün, şölen ve eğlencelerde devam ettirilmektedir. Söz konusu iletişim dijitalleşme süreciyle dönüşüm yaşarken, karşı karşıya olunan sosyal şartlar gereği aile yapısı ve ilişkileri de etkilemektedir. Diğer taraftan, Avrupa’daki Türk aileleri yarım asırlık tarihsel göç mirası ve tecrübesi ile Avrupa-Türk kültürel kimlik geliştirme ve inşa etme yolundalar. Çifte aidiyet, Türk-İslam kültür değerleri ve Avrupa kültür değerleri yeni inşa edilen kimliğin ana unsurunu oluşturmaktadır. Yeni kimlik doğrultusunda Avrupa’daki Türk aileler arası ilişkiler eskiye kıyasla farklılaşarak ama niteliğini koruyarak belki daha bilinçli ve çok katmanlı olarak devam edecektir.
Veyis Güngör
Referans Dergisi 75. Sayı 2025
Kaynakça
(*) Gültutan, A., HOLLANDA’DA YAŞAYAN TÜRKLERDE SOSYOKÜLTÜREL HAYAT: ROTTERDAM ÖRNEĞİ -YÜKSEK LİSANS TEZİ- T.C. HATAY MUSTAFA KEMAL ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI ANA BİLİM DALI Hatay-2024.
Yüksek Lisans Tezi içerisinde mülakat yapılan kişiler: (**) KK3 Gemi Çalışanı, KK8 Serbest Meslek Sahibi, (***) KK10 Öğretim Görevlisi, (****) KK158 İlkokul Müdürü, (*****) KK13 Ev Hanımı, (******) Gazeteci.