Kısa bir süre önce bu köşede “Yurt Dışı Türkler veya Diaspora Bakanlığı isteyen Avrupa Türkleri küresel bir güç müdür” başlıklı bir yorum yayınladım. Yorum ister istemez diaspora kavramını yeniden tartışma konusu yaptı. Konu bununla da kalmadı, küresel aktör ve etkin lobi olabilmeye de dikkat çekildi.
Dolayısıyla, gelen yorumlar doğrultusunda, Avrupa Türk diasporasını yeniden değerlendirme gereği doğdu.
İlk yorum Almanya’dan Ali Şahin beyden geldi. Şahin, öncelikle Avrupa’daki Türkler için “diaspora” kavramının kullanılmasını doğru bulmuyor. “Diaspora” değil “Töreliler” diyen Şahin, “Türklerin tarihsel rolünde başka topraklara göç ettiklerinde orayı ‘İl Tutarlar’ ve asli unsur olma ön planladır ve bu yüzden diaspora terimiyle asla örtüşmez” yorumunu yapıyor. Şahin uzun yorumundan sonra küresel aktörlük meselesine de değiniyor. Şahin şu tespiti yapıyor: “Küresel aktörlük ideali ‘İ’lay-ı Kelimetullah’ ile olursa ALEME NİZAM olur. Pek âlâ ‘TÖRELİLER’ diyebiliriz.”
Türklerin tarih sahnesindeki yürüyüşleri ve misyonunu bilen biri olarak Ali Şahin’in yorumundan mutluluk duydum. Ancak, kendisine gönderdiğim yorumumda da bahsettiğim gibi, diaspora kavramı artık sosyologlar tarafından, tüm göçmen topluluklar için de kullanılıyor. Diaspora kavramımın ilk dönemlerdeki “kopuk” anlamı, yerini çifte aidiyet ve çok yönlü kimliklere bıraktı.
Güçlü bir küresel aktör ve güçlü bir diaspora lobisi için, Rotterdam’dan Metin Yazarel bey “Diaspora Akademisi”nin kurulmasından söz etti. Yazarel, bu akademinin, “Siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler, kamu ve kültür diplomasisi iletişimi gibi alanlarda, eğitim ve yönlendirme sağlayarak, sadece bireysel bilinç düzeyini değil, kurumsal temsil kabiliyetini de güçlendirecek yapılar olmalıdır” yorumunu yaptı. Yazarel, ‘güçlü bir diaspora diplomasisi’ ile ‘doğru kullanılan bir dil’in önemine dikkat çekerek, bunun için çok katılımlı ve stratejik bir vizyon oluşturulmasını önerdi.
Gazeteci ve yazar İlhan Karaçay ise, güçlü ve etkin bir lobi faaliyetinin ancak kurumsal bir yapı ile sürdürülebileceğini vurguluyor. Karaçay, Hollanda’da yıllardır faaliyet gösteren ve İsrail’in çıkarlarını açıkça savunan CIDI (İsrail Enformasyon ve Dokümantasyon Merkezi) örneğini hatırlatarak, benzer bir modelin Türkler ve Türkiye için de hayata geçirilmesini öneriyor. CIDI’nin, Hollanda kamuoyunda İsrail’in sesi olarak bilindiğini belirten Karaçay, “Türkler ve Türkiye için kurulacak böyle bir kurum, hem hukuki zeminde hem de kamuoyu nezdinde faaliyet göstermeli; en önemlisi de, tıpkı CIDI’nin İsrail tarafından desteklendiğinin herkesçe bilinmesi gibi, bu kurumun da açıkça Türkiye tarafından desteklendiği şeffaf bir şekilde ortaya konulmalıdır” diyor. Karaçay, “CIDI nasıl ki her hafta İsrail ile ilgili konularda televizyonlarda, gazetelerde ve tartışma platformlarında muhatap alınıyorsa, bizim de kuracağımız kurum aynı fonksiyonu icra etmelidir” yorumunu yapıyor.
Avrupa’da Ali Şahin, Metin Yazarel, İlhan Karaçay gibi bir çok yazar, düşünür, gazeteci, sanatçı ve kanaat önderi, Avrupa Türklerinin güçlü ve etkin bir lobi oluşturmaları için gayret gösteriyorlar. Bu tür tartışma, gayret ve girişimlerden Türkiye’nin yurt dışına yönelik lobi kuruluşlarının haberi olup olmadığını, ilgi duyup duymadıklarını doğrusu bilmiyorum.
Ancak, her şeye rağmen, Avrupa Türkleri şimdilik bireysel başarılara imza atıyorlar. Bu şekilde Türkiye ve Türk kültürü için Avrupa’da etkin lobi yapmaya devam ediyorlar. Umudum, ileride bu bireysel başarıların kurumsal lobi haline dönüşmesi ve küresel bir ‘Avrupa Türkleri’ lobisinin doğmasıdır.
Diaspora kavramına takılmamak lazım. Zaten Avrupa Türk diasporası, mevcut diaspora kavramı tanımlamasını bir hayli zorluyor. Biz, Avrupa Türk diasporası üzerine düşünmeye, anlamaya ve anlamlandırmaya devam edelim.
Veyis Güngör
12 Ağustos 2025