O koca komünist bile Amerika modernitesine teslim oldu ya!

‘Hepimiz Amerikalı olduk. Amerika kendi devletinin kenarında, köşesinde bize bahşettiği, ayırdığı bir alanda yaşıyoruz’ diyor ünlü Fransız düşünür Régis Debray. Debray’ı komünistler “Devrimde Devrim” adlı eseriyle yakından tanırlar. Bir ömrünü komünist bir devrim için adayan, yılların eylemcisi, teorisyeni ve devrimcisi, adeta Amerikan emperyalizmine teslim olmuş halde. Altı ay önce yayınladığı ‘Medeniyet’ adlı son kitabında, Amerika medeniyetinin Avrupa’yı nasıl etkisi altına aldığını, artık yeni bir zaman biriminin başladığını yazıyor ünlü devrimci. Yeni zaman biriminde, görselin yazılı olandan daha önemli ve etkili olduğunu, ekonomi ve siyasetin hakimiyetiyle günümüzün geçmişten koptuğunu iddia ediyor Debray.

Ünlü aktivist, Küba gazisi ve filozof Fransız Régis Debray’la Trouw gazetesi bir söyleşi yapmış. Ancak söyleşinin içeriğine girmeden önce,  Debray’ı kısaca tanımada fayda var. Çünkü çok hareketli, iniş ve çıkışların çok belirgin olduğu bir hayatı var.

1940 yılında doğan Debray zengin bir ailenin çocuğudur. Babası avukat, annesi yerel siyasetçidir. Felsefe’ye meraklı olan Debray gençlik yıllarında Londra, Yunanistan ve sonra Tunus’u gezer. Paris’e geri dönen Debray bir arayış içindedir. Fransız komünistlerini beğenmemektedir. Birleşik Devletler’e giden Debray ve oradan Küba’ya geçer. Kübalılar Denray’ı çok etkiler. Paris’e tekrar döner, Latin Amerika’yı ve oradaki devrimi iyi anlamak için, eğitime başlar. Hocası Althusser’dir. Bununla Karl Marks’ın fikirlerini tetkik eder. Debray için 1965’ten sonra Latin Amerika’da yeni bir dönem başlar. Fidel Castro ve Che Guavera ile iyi arkadaştır, birlikte çalışırlar. Küba devriminde emeği vardır. Sonra Bolivya’da dört yıl hapis hayatı vardır. 1973 yılında Fransa’ya geri dönmesiyle Latin Amerika dönemi sona erer. Koca komünist, yıllar sonra Mitterand’ın üçüncü dünya ülkelerinden sorumlu danışmanı olur. Bu arada, Debray’ın bir ömür tükettiği ve savunduğu Marksizm tedavülden kalkmıştır elbette.

Bu hafta sonu Trouw gazetesinde Régis Debray ile yapılan söyleşiye dönersek. ‘Amerika’nın dünyayı hegemonyası altına aldığını nasıl tanımlarsınız?’ sorusuna Debray’ın cevabı şöyledir: “Yeni teknolojiyi seçenlere bakın, Google, Apple, Facebook ve Amazon’un liderlerine bakın, görürsünüz Amerikan hegemonyasını. Sürekli bir yenilik var, biz hiç bir şey değiliz…. Amerikalılaşma günlük yaşamda uzun zamandır var. Ama şimdi daha da görünür halde. Cumhurbaşkanı Macron, önemli bir değişimi ortaya koydu. Artık kahraman ülkesi için savaşan değildir, kahraman o ki, dinleyeni, göreni ve beğeneni çok olandır”.

Debray, “Amerika’nın, zamanında Roma Devletinin Gallo Romalılar ve barbarlara yaptığı gibi, bölgesel kültürlere manevra yapacakları bir küçük alan bıraktı” diyor.
İşte dev McDonalds’ın yanında cılız Bistro kafe ve barlarının olduğu gibi. Modernitenin gökten inmediğini mutlaka bir lanse ediliş süreci olduğunu belirten Debray, “Kültürler her zaman, tarih boyunca, dominant medeniyetin etkisinde olmuştur” diyor. “Modernitenin yapımcısı Amerika’dır, kültürel teknoloji orada bulunmuştur” diyen Debray, “Fotoğraf, sinema, televizyon, dijital dönem Amerika’da özellikle California’da bulunmuş, dünyanın diğer yerlerinde de formatlanmıştır” diye devam ediyor.

Çin’in Amerika’yla baş edemeyeceğini, zira Çin’in dünyayı etkileyecek bir hayat tarzı iddiasının olmadığını söyleyen Debray, bir insanın Çinceyi öğrenmesi için on yıl uğraşması gerektiğini söylüyor. Oysa İngilizce’nin iki haftada öğrenilmeye başladığına dikkat çeken Debray, “Çin belki pazarı ele geçirebilir, ama kalpleri ve kafayı ele geçirmesi zor” diyor.

Diğer taraftan, Amerikan dolarının kenarında yazılı olan, ‘In God we trust’ cümlesinin, aslında bir Amerikan sivil din anlayışı misyonu olduğunu hatırlatan Debray, ‘Adamlar kendilerinin dünyayı düzeltmek ve yönetmek için görevli olduklarına inanıyorlar‘ diyor.

Debray, “Önikinci, onüçüncü yüzyılda öğrenciler eğitim, ilim ve yenilik için tüm dünyadan İstanbul ve Bağdat’a gittiler, bugün ise Avrupa elitlerinin çocukları, ilim için Harvard veya Pola Alto’ya gidiyorlar” diyor.

İslam’ın Avrupa’yı içeriden tehdit etmediğini, zira İslam’ın şimdilik alternatif bir model oluşturmadığını söyleyen Debray, “Avrupa’nın en büyük hatasının kendi aralarında konuşmadıklarıdır” diyor.

Evet, öyle anlaşılıyorki, Komünist devrim için başka ülkelerde hapiste yatmış, çile çekmiş, yıllarını hatta bir ömrünü bu yolda feda etmiş koca Komünist bile pes etmiş. Debray bile değişmişse, normal insanlar ne yapsın?

2018’in tüm okurlarımın şahsında, milletimiz ve tüm insanlık için iyilikler getirmesini ve hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Veyis Güngör
2 Ocak 2018

Scroll naar boven
Scroll naar top