Müslümanlar İslamofobi ile nasıl mücadele edecekler?

2023’ün ocak ayında Stockholm’de Kur’an-ı Kerim yakılması, Lahey’de Kur’an-ı Kerim yırtılması ve devamındaki gelişmeler, ne yazık ki, İslamofobi sorununu Avrupa’da yeniden gündeme getirdi. Türkiye ve bazı İslam ülkelerinin kınamaları yanı sıra, İslam’a karşı nefret saçan olaylara,  Müslümanlar, Avrupa’nın farklı yerlerinde sokaklara dökülüp, protesto gösterileri ile cevap verdiler. Ocak ve şubat aylarında Avrupa gündemini haftalardır meşgul eden İslamofobi sorunu, elbette yeni bir gelişme değil. Avrupa’daki siyasi gelişmeleri göz önüne aldığımızda, İslamofobinin kısa dönemde ortadan kalkacak bir sorun olmadığını da görürüz. Sorun, her ne kadar, özelde Avrupa’nın zihinsel ve bir kimlik sorunu olarak tanımlansa da, mağdur olan tarafın Müslümanlar olması, artık bu sorunun Müslümanlarca da yapısal bir şekilde ele alınmasını  kaçınılmaz kılıyor.

Bu bağlamda, akademisyen ve diplomat Prof. Talip Küçükcan’ın,  TRT AKADEMİ Dergisi’nin 15. sayısında, “İslam Dünyasının İslamofobi ile Mücadelesinin Parametreleri” başlıklı önemli bir makalesi yayınlandı.  
Küçükcan, kapsamlı makalesinin giriş bölümünde, “İslam karşıtlığı ve düşmanlığı olarak anlaşılması gereken İslamofobi, küresel ölçekte dışlama, soyutlama, ayrımcılık, yabancı ve öteki düşmanlığı, nefret söylemi ve nefret suçlarına dönüşmektedir” diyor.
İslamofobi kavramı her ne kadar yeni olsa da, Avrupa’da gelişen siyaset tarzı, İslam’a ve Müslümanlara duyulan ön yargı, tutum ve davranışların bir bütün olarak kökeninin eskilere dayandığına dikkat çeken Küçükcan, tanınmış oryantalist Edward Said’in kitaplarına atıfta bulunarak, ‘Batı’nın Doğu ve İslam uygarlığı hakkında oluşturduğu algıyı’ hatırlatıyor.
Küçükcan, ötekileştirici, düşmanlaştırıcı ve yer yer kriminalize edici bu algının, yıllar boyunca edebiyat kitaplarında, seyahatnamelerde, hatıratlarda ve tiyatro oyunlarının metinlerinde nakış nakış işlendiğini savunuyor.

Böyle bir algı ve bakış açısı doğrultusunda geliştirilen kimlik ve yaklaşım, beraberinde Doğu’nun ve İslam Dünyasının işgal edilmesi, köleleştirilmesi ve sömürgeleştirilmesi yaklaşımı ve yakıştırmasını getirmiştir. Bu algıya göre, Doğulular ve Müslümanlar terbiye edilmeli, medenileştirilmeli ve barbarlıktan âzat edilmelidir. Ne yazık ki, Batı’da bu anlayış 1500’lü yıllara kadar, yani Martin Luther’e kadar gitmektedir. Kökü yüzyıllara dayanan bir anlayışın kısa vadede kırılması, yıkılması kolay olmayacaktır elbette.

Küçükcan, Samuel Huntington’un 1993 yılında yayınladığı Medeniyetler Çatışması (Clash of Civilizations) makalesi ve 1996 yılında yayınladığı Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden İnşası (The Clash of Civilizations and the Remaking of World Order) kitabıyla, Batı uygarlığının karşısına, İslam ve Doğu dinleri düşman olarak konulduğunu belirterek, Batı ile İslam/Doğu’nun çatışmasının kaçınılmazlığı iddiasına dikkat çekmektedir.
Bu yüzyılın başında meydana gelen 11 Eylül olayları da, İslamofobik söylem, eylem ve politikaların şekillenmesinde etkili olmuştur. Biz bu gelişmelere zemin hazırlayan, bazı İslam ülkelerinde yaşanan insan hakları sorunu, düşünce özgürlüğü, kadınların konumu ve Avrupa’da başkentlerinde meydana gelen terör olaylarına karışan bazı Müslüman gençleri de ekleyebiliriz.

Peki Avrupa’daki Müslümanlar İslamofobi ile nasıl mücadele edecekler?

Küçükcan bu soruya, “İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) bünyesinde Uluslararası Din Özgürlükleri Komisyonun kurulması, 57 İİT üye ülkesinin büyükelçilikleri ve dış temsilciliklerinin harekete geçirilmesi ve bu kurumlarda büyükelçi düzeyinde İslamofobi ile mücadele edecek özel temsilciler atanması” şeklindecevap veriyor.
Bunun yanı sıra, bu alanda “Ulusal, bölgesel ve uluslararası araştırma enstitüleri, izleme, veri toplama ve raporlama merkezlerinin kurulması ve bu kurumların BM, AGİT, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği gibi uluslararası kuruluşlar bünyesinde temsil ve diplomasi yürütmesi gerekmektedir” diyor Küçükcan.

Bu çalışmalara ek olarak, özellikle Avrupa’da yaşayan Müslümanlar, var olan kuruluşlarının bünyelerinde, İslamofobi ile mücadele birimleri oluştururken, amacı sadece İslamofobi, ırkçılık ve ayırımcılıkla mücadele olan yeni STK’lar da hayata geçirmeliler. Avrupa’daki Müslüman göçmen kuruluşlar, yaşadıkları ülkelerde, bu alanda etkin olan kurum, enstitü ve merkezlerle de sıkı bir işbirliğine girmeliler. Müslümanlar, örneğin Hollanda’da 13 – 16 mart tarihleri arasında yapılacak “Irkçılığa Karşı Hafta” programlarına ve ‘21 Mart Dünya Irkçılıkla Mücadele Günü’ çerçevesinde, hem kendileri programlar yapmalı hem de bu çerçevede organize edilen etkinlikler başta olmak üzere, ırkçılık, ayırımcılık ve İslamofobi ile mücadele çerçevesinde yıl boyunca düzenlenen programlara katılım sağlamalılar. Müslümanlar edilgen ve mağdur olmaktan kurtulup, mücadelede etkin aktörler olmak durumundadırlar.

Veyis Güngör
10 Mart 2023

Scroll naar boven
Scroll naar top