Kurumsal ırkçılık hükümeti istifa ettirdi

Hollanda’da, III. Rutte kabinesi, geçen hafta istifa etti. Koalisyon hükümeti uzun zamandır kriz üstüne kriz yaşamaktaydı. Vergi Daireleri’nde yaşanan ırkçılık ve tabii ki etnik ayrımcılık bu krizlerden birisiydi. Mağdur olan on binlerce ailenin ahı tuttu adeta! Bardağı taşıran son damla ise, iki hafta önce, Merkezi Devlet Savcılığı’nın, ‘Vergi Daireleri’ndeki  memurlar için, mesleki ayrımcılıktan ceza soruşturması yapılmaması’ yönündeki kararı oldu.

Vergi Daireleri’nin, etnik ırkçılık ve ayrımcılık skandalına girmeden önce, kısaca, Hollanda siyasi karar vericilerinin, kurumsal ırkçılık ile ilgili tartışmalarından bir örneği hatırlayalım.

Geçen yıl, yaz aylarında Amsterdam başta olmak üzere, Hollanda’nın farklı yerlerinde, ırkçılık karşıtı gösteriler yapılmıştı. Bu gösterileri organize eden, Black Lives Matter Hareketi, sık sık kurumsal ırkçılığa vurgu yapmaktaydı. Ayrıca, aynı konu Zwarte Piet(*) tartışmasında da gündeme gelmişti. Bu çerçevede, kurumsal ırkçılık meselesi, Yeşil Sol Partisi lideri Jesse Klaver tarafından Temsilciler Meclisine getirildi. Başbakan Rutte, Jesse Klaver’a cevap niteliğinde, ‘Kurumsal ırkçılığı sosyologlar kullanırlar. Ancak Hollanda’da sistematik ırkçılık vardır’ demişti. Buna rağmen, ertesi gün, medya Başbakan Rutte’nin Hollanda’da kurumsal ırkçılık vardır dediğini yazdılar.

İşte, altı ay önce Hollanda Temsilciler Meclisinde Başbakan ve Milletvekilleri tarafından tartışılan kurumsal ırkçılık, şimdi hükümetin başını yedi.

Vergi Daireleri’nin, ‘Çocuk Bakımı Ödeneği’ uygulamasında, etnik ayrımcılık ve ırkçılık ortaya çıktı. Yıllardır (2012’den bu yana) devam eden tartışmalar, yapılan araştırmalar sonucunda doğrulanınca işler karıştı. Olaylar adeta çorap söküğü gibi gelişti. Vergi Daireleri’ndeki kimi memurların suçlu olduğu, hatta bazı aileleri suçlu göstermek için sahte evrak hazırladıkları bile ortaya çıktı. Bu arada, bir ay önce tamamlanan Meclis Araştırma Komisyonu “Benzeri Görülmemiş Adaletsizlik” başlıklı raporunda, Başbakan Rutte’den başlamak üzere, o dönemin ilgili Bakanları ile ilgili Bakanlıklar’ın üst düzey memurların da suçlu olduğuna dikkat çekildi. Kabinenin yıllardır, haksızlığa uğrayan vatandaşların şikayetlerini ciddiye almadığı ortaya çıktı. Ve aralık (2019) ayında başlayan ikinci Vergi Dairesi tartışmasında, finans işlerinden sorumlu Devlet Sekreteri Menno Snel, “Vergi Dairesinde kültür değişmelidir” diyerek istifa etti.

Sonraki günlerde, muhalefet partilerinden Yeşil Sol ve Sosyalist Parti, günlerce hükümetin istifasını istediler. Ardından istifalar peşi sıra geldi. Önce, dönemin Sosyal İşler Bakanı ve İşçi Partisi’nin siyasi lideri Lodewijk Asscher, olaydan kendisini sorumlu tutarak istifa etti. Diğer taraftan Ekonomi Bakanı Eric Wiebes da hükümetten önce istifa etti ve düşük hükümette görev almayacağını da belirtti. Onun yerine de hemen Cora van Nieuwenhuizen atandı bile..

Zaten, soruşturmalar sürecinde bazı sorumlu Vergi Dairesi memurları da işten atılmışlardı.

Öyle ki, Vergi Daireleri meselesi, çok boyutlu bir mesele haline geldi.
Vergi Daireleri başta olmak üzere, memurlar, siyasetçiler, mahkemeler, Yargıtay, Danıştay, Bakanlar ve Meclis Araştırma Komisyonu, eski Başbakan Yardımcıları meselenin bir parçası haline geldiler.

Elbette, meselenin önemli bir parçasını da, sayıları on binlere ulaşan mağdur aileler oluşturmaktadır. Türkler ve diğer etnik kökenli ailelerin de yer aldığı Vergi Dairesi mağdurlarının durumu, kelimenin tam anlamıyla bir trajedidir. Dağılan aileler, iflas eden şirketler, intihar edenler, psikolojik danışmanlık hizmeti alanlar, hastalananlar ve yoksullaşan aileler, Vergi Daireleri’nin haksız ve ırkçı kararlarının bir sonucuydu.

Peki bu haksızlıklar, ırkçılık ve ayrımcılık, parayla pulla, iadeyi itibarla ve özür dilemeyle giderilebilir mi?

Evet bu günlerde, bütün dikkatler Hollanda Vergi Daireleri tarafından yapılan kurumsal ırkçılık ve etnik profilleme üzerine çekilmiştir. Etnik profilleme, Amnesty International’in de belirttiği üzere, Hollanda Anayasası’nın birinci maddesine göre, ayırımcılıktır ve suçtur. Korkumuz, bu etnik profillemenin diğer alanlarda da olmasıdır. Örneğin, geçmiş yıllarda sık sık vergi dairesi memurları tarafından baskın yiyen Türk ve göçmen işyerleri. Ya da göçmenlerin açacakları yeni işletmeler için belediyelerden alacakları ruhsatlarda çok zorluk çıkartılması veya ruhsat verilmemesi gibi.

Bütün bu alanlarda muhtemel kurumsal ırkçılığın ortaya çıkartılması için illaki hükümetin düşmesi gerekmemeli, herhalde.

Veyis Güngör
18 Ocak 2021

(*) Zwarte Piet, Demre-Pataralı Sint Nicolaas’ın siyahi uşağına verilen ad. Özellikle siyahiler, kutlamalar sırasında Zwarte Piet’in komik duruma düşmesinden rahatsız oluyorlar ve bu siyahi uşağın kutlamalarda kullanılmamasını istiyorlar..

Scroll naar boven
Scroll naar top