Kavramlar ve Avrupalı Türkler

Geride bıraktığımız hafta sonu, Kocaeli Kartepe Zirvesi’nde üç tam gün konuştuk, tartıştık ve farklı görüşleri dinledik.
Konumuz ‘Göç, mülteciler ve insanlık’tı.
Zirveyi, her ne kadar Suriye dramı gündemi belirlese de, diğer göç hareketleri de yer yer konuşuldu. Bu göç hareketlerinden birisi, hiç şüphesiz geçen yüzyıl yaşanan Avrupa Türk İş gücü göçüydü.
Üç gün devam eden Kartepe Zirvesi’nin bazı oturumları, zaten Avrupa Türklerini çok yakından ilgilendiriyordu. Gerek bu oturumlarda ve gerekse lobide gece yarılarına kadar devam eden ikili, üçlü sohbetlerde, Avrupa Türkleriyle ilgili farklı görüş ve tespitlere şahit olduk.
Özellikle bir gözlemimi burada ifade etmeden geçmem mümkün değil.
Gerçi biz bu gözlemimize, yıllar önce gerek Türk Federasyon’da ve gerekse sonraki yıllarda UETD toplantılarında hep şahit olduk.
Yabancısı olmadığımız ve son hafta sonu toplantısında bir kez daha şahit olduğumuz olay, Almanya Türkleri’nin olaylara hep ‘Almanya merkezli’ yaklaşımlarıydı.
Onlara göre Avrupa, Almanya’dan ibaret. Bu davranış, herhalde Almanya Türklerine Almanya’nın vermiş olduğu bir vizyon ve bakış açısı. Adamlar, küçük ülkeleri hesaba bile katmak istemiyorlar…
Evet, Avrupa’dan gelenlerle yapılan tartışmalarda, karşımıza çıkan en önemli konulardan birisi hiç şüphesiz kendilerini tanımlamalarıydı. Elli yıllık bir göç tarihine ve tecrübesine sahip olan Avrupa Türk toplumunun, sosyolojik konumu neydi? Zaten, kendilerini ‘gurbetçi’ olarak görmüyorlardı. Bu ve benzer kavramlar artık geri kalmıştı.
Peki, kendilerini nasıl ifade edeceklerdi? Nasıl tanımlayacaklardı?
Konuşmalarda ve sohbetlerde iki ana kavram üzerinde durulduğu gözlendi. Bunlardan birisi ‘Avrupa Türk Diasporası’ tanımlamasıydı. Diğeri ise ‘Avrupa Türkleri / Avrupalı Türkler’ kavramıydı. Bugüne kadar, yazılarımızda ve konuşmalarımızda her iki kavramı da kullandık. Bizim için, herhangi bir sakıncası yoktu. Ancak, yapılan tartışmalarda, özellikle ‘Diaspora’ kavramına karşı olağanüstü bir reddiye vardı. Gerçi bu reddiyeler sürpriz değildi ve geçmişte de yapılmıştı.
Bu çerçevede; ‘Diaspora’ kavramının tanımı, zaman içinde genişledi. Bazı bilim insanlarına göre, yeni göçmenler de ‘Diaspora grupları’ olarak tanımlanabilir. Devletler kendi diaspora politikasını belirliyorlar. ‘Biz de Avrupalı Türkler olarak, Türk diasporası vizyonu geliştirebiliriz’ gibi cümleler kurmama rağmen, itirazlar devam etti.
Oysa, ‘Avrupa Türkleri’ ya da ‘Avrupalı Türkler’ kavramı da arzu edilir şekilde kabul edilmiş değildi. Örneğin, Ankara’nın bu kavramı kabul etmesi, resmi konuşmalarda kullanılması tam tamına yirmibeş yıla mal oldu.
Elbette sosyal değişimler zor ve sancılıdır. Kolay olmaz.
Peki ne yapılmalı?
Şimdi, özellikle son bir kaç yılda yaşanan olaylardan hareketle, Avrupalı Türkler, ülkelerarası diplomatik krizler yaşansa da, bu süreçlerden en az şekilde etkilenecekleri bir vizyon geliştirmeliler. Vizyon veya zaman zaman ifade ettiğimiz bir gelecek perspektifi ortaya koymalılar. Bu, ontolojide, ‘Avrupalı Türkler’ kavramı mı, ‘Avrupa Türk diasporası’ kavramı mı, ya da daha yeni bir kavram mı geliştirilir, o kadar önemli değil. Ama Avrupa’da geleceğimiz ve ilişkilerimizin sağlıklı olması için, böyle bir çalışmaya muhtacız.
Avrupa Türk düşünce insanının omuzlarında böyle ağır bir yük bulunmaktadır.

Veyis Güngör
1 Kasım 2018

Scroll naar boven
Scroll naar top