Hollandalı olmayanları Amsterdam’dan göndersek…

Şubat ayının ikinci haftasındayız. Dün akşam Amsterdam Türkevi Derneǧinde 9. Amsterdam Biyografi Okumaları programını yaptık. Konu, Kültür Bakanlıǧının yayınlamış olduǧu ‘Medeniyet Köprüsü Beş Şehirli’ kitabında yer alan kültür ve gönül insanlarıydı. Ahmet Süheyl Ünver, Ali Fuad Başgil, Ekrem Hakkı Ayverdi, Fethi Gemuhluoǧlu ve Mahir İz beyefendilerin kısa biyografileri üzerinde duruldu. Cuma akşamı, geç saatlere kadar süren programda Kılcı Nuri Efendi geleneğince etli bulgur pilavı ve sirkencubin şerbeti ikram edildi.
Ertesi gün, Curmartesi öǧle saatlerinde telefonum çaldı. Bizim meşhur Efsane arıyordu. Fazla bekletmeden aldım telefonu. Selam, hal ve hatırdan sonra, “bugün hava çok güzel, güneş doǧmuş, tam bir bahar havası, hadi gel biraz Amsterdam’ı dolaşalım” dedi. Tereddüt etmeden, olur azizim dedim. Zira buluşalım dediyse Efsane, vardır mutlaka anlatacakları diye düşündüm.
Ve öǧle namazından sonra Meram Bos en Lommer Restaurant’da buluştuk. Hasbihal ederken, efsane her zaman içtiǧi Latte Macchiato’sunu yudumluyordu. “İnşallah spor ayakkabılarını giymişsindir, bugün yine yürüyerek Amsterdam merkezi turlayacaǧız” dedi Efsane. Hazırlıklı gelmiştim, zira böyle güzel bir Amsterdam havası yürümek için iyi bir fırsattı bizim için. Efsaneyle birlikte en son geçen yıl yaz tatilinde Amsterdam’ı gezmiştik.
Yürüyüş rotamızı çizdik. Bos en Lommer plein’den Fatih Camii’nin bulunduǧu Rozengracht, devamla Dam Meydanı ve Roken, geri dönüş için de kanalların üzerinden geçerek tekrar geri döneceǧiz. Daha bir kaç adım atmıştık, “Bak, yazıp çiziyorsun, yorumlar yapıyorsun. Siyaset başta, Avrupa’daki insanımızın sosyolojisi, başarıları, ihtiyaçlarını dile getiriyorsun. Bunların hepsi güzel. Diyeceǧim bir şey yok. Devam et. Ama bugün seninle başka bir konuya dikkat kesileceǧiz” dedi Efsane.
Eyvallah, siz nasıl uygun görürseniz, ben uyarım dedim. “Güzel. O zaman yürüdüǧümüz caddelerdeki insanların çeşitliliǧine, dükkanların işletmecilerine, müşterilerine, ikram ettikleri yemeklerine dikkat kesil” dedi Efsane.
Şehir merkezine doǧru yürüdüǧümüz ilk caddenin saǧında ve solunda dükkanlar, maǧazalar, yemek yenecek mekanlar, kahveler, kasap ve manavlar vardı. İlk uyari geldi. “Dikkat ediyor musun? Gördüǧümüz işyeri sahiplerine bak. Her üç kişiden birisi Hollandalı olmayan Amsterdamlılar. Müşteriler de öyle, Hollandalılar yanısıra, Faslılar, Sürinamlılar, Türkler…” diye devam etti Efsane. Yürüyüş güzegahımızdaki Fatih Camii’nin bulunduǧu Rozengracht caddesinde de işyeri sahiplerine dikkat çeken Efsane, tek tek Türk işletmecilerini gösterdi.
Önünden geçerken bizi fark eden, örneǧin Westerkerk (Batı Kilisesi)’nin tam karşısında bulunan Sefa Restourant sahipleriyle ayak üstü sohbet ettik. Dam Meydanına yaklaştıkça, kalabalık ve hareketlilik arttı. Bir anda, dünyanın farklı ülkesinden gelen turistleri ve konuştukları farklı şahit olduk. Bunların arasında, hallerinden ve konuşmalarından Türkiye’den de turistlerin geldiǧini gördük.
Dam Meydanından Roken’e doǧru zor yürüdük. Kalverstraat kalabalık mı kalabalık. Yan caddelerden yürümeye karar verdik. Efsane kalabalıǧı görünce “Hollanda geçen yıl turizmden 83 milyar euro gelir saǧladı” dedi. Maşallah Efsane Hollanda politikası başta ekonomiyi de takip ediyor. Roken caddesinde dünyaca ünlü ‘P.G.C. Hajenius’ puro magazasında bir kahve molası verdik. 100 yıllık bir tarihe sahip Hajenius tanınmış puro markalarından. Efsane, kahve ve puro içilen özel bölümde puro dumanlarından sıkılınca, “kalk gidelim, vakit daralıyor” dedi.
Geri dönüş başladı. Amsterdam Müzesi’nin hemen arkasında sıcak sıcak yapılan ballı hamur tatlısı ‘Waffle’ yedik. Kanalların üzerindeki dar köprülerden geçerek, merkeze yakın Atilla Baba’nın elbise tamir atölyesine uǧradık. Susuzluǧumuzu giderdik. Daha sonra Fatih Camii’ne geçtik. 1993 yılından itibaren hizmet veren Shoarma Mesut 2’de Türk çayı içtik. Hava kararmaya başlamıştı. Her caddede bulunan Türk işyerlerini konuşa konuşa, yürüyüşe başladıǧımız Meram restouranta geri geldik.
Tam on kilometre yürümüşüz. Oturduk. Birer etliekmek siparişi verdik. Beklerken, halimden anlamışki, “yürüdüǧümüz caddelerdeki Türk ve yabancı işyerlerini, neden ısrarla gösterdiǧimi merak ediyorsun deǧil mi? dedi” Efsane. Ben evet demeden, sözlerine “söyleyeyim, bak, bunlar, Hollandalılar Amsterdam’daki Hollandalı olmayan girişimcileri gönderseler, millet aç kalır. Amsterdam ekonomisi dönmez, tıkanır. Amsterdam’da yıllık gelen milyonlarca turisti kim doyuruyor? Elbette Türkler. Yaz bunları. Bizim kıymetimizi bilsinler. Nankör olmasınlar.” cümlelerini ekledi Efsane.
Evet, Efsane’nin de ifade ettiǧi gibi, Amsterdam’dan Hollandalı olmayanları memleketlerine geri göndersek, Amsterdam’a gelenler aç kalırlar. Ekonomi ciddi kriz yaşar. Karar vericiler, Efsane’nin bu uyarısını, Amsterdam’ın bu gerçeǧini bir kez daha düşünsünler, deǧerlendirsinler.
Veyis Güngör
17 Şubat 2019

Scroll naar boven
Scroll naar top