Avrupalı Türkler’in yaz tatili hatıraları

Yine bir yaz akşamı Amsterdam’dayız. ‘Amsterdam’ın Efsanesi’ olarak bilinen dost ve Weesp’te ikamet eden değerli Halil Kalaycı dost ile birlikteyiz.
Hollanda havası malum. Yağmur yağıyor.
Halil, yaz tatilinden yeni dönmüş. Türkiye’de sıcaklar iliklerine kadar işlemiş.
Efsane, bu yıl Türkiye’ye gitmediği için, sürekli sorular yöneltiyor Halil’e. Sigarasını kibarca yakan ve sık sık içtiği büyük bardak Macchiatto’sunu da yudumlayan Efsane, Halil’e ‘Anlat kardeşim, anlat’ diyor.. ‘Ne yaptın Türkiye’de? Nereleri gezdin? Kimleri gördün? Memleket havası nasıl’ diye soruyor.
Hatırlayanlar olacaktır, iki yıl önce de bir makalemde, Weesp’li aynı zaman da Konya’lı hemşehrim Halil Kalaycı’nın yaz tatili hatıralarına yer vermiştim. Halil, o yıl Konya’da hemen hemen her gün sabah namazlarını Konya’nın meşhur Kapu Camii başta olmak üzere, Konevi Camii, Hoca Fakih Camii, Tahir Paşa Camii’nde kılmıştı. Her sabah namaz vakti kalkıp, soğuk suyla abdest alıp, evde sünneti kılıp, arabasına binip, yaklaşık yirmi kilometre mesefade olan çarşıdaki Kapu Camii’ne gitmişti. Bu vesileyle otuz küsür yıldır görmediği bazı okul arakadaşıyla da karşılaşmıştı Kapu Camii’nde.
Halil, bir çok kişinin yaptığı gibi, arkadaşlarıyla başta Efe Çorba olmak üzere, civardaki küçük lokantalarda sıcak çorbasını içer ve sonra da Kapu Camii’nin batı tarafında, sabahın erken saatinde odun kömüründe yapılan çaylardan üst üste bir kaç bardak çay içerdi. Hatta Halil, kendisiyle görüşmek isteyen bazı dostlarına, ‘Sabah saat 05.30’da Kapu Camii şadırvanında buluşalım’ diye randevüler vermişti.
Halil bu yıl, aile fertleriyle Adana’dan başlayan bir Güney Doğu Anadolu gesizi yapmış. Sohbet sırasında Efsane merakla, ‘Anlat abi şu Güneydoğu gezisini’ diyor. Halil, bir kaç içimlik çay süresince kısa bir özet yapıyor ziyaretleri hakkında.
Basın Müzesi ve Yılmaz Güney…
Adana’da, Büyükşehir Belediyesi’nin Sinema Müzesini ziyaret ettiğini belirten Hali şunları söylüyor. “Adana’lılar, sanatçılarına sahip çıkmışlar, azizim. Gençlik yıllarında, her ne kadar fikirlerine karşı olsak da, müzedeki Yılmaz Güney, özel odası, afişleri, filmde kullandığı tabanca, elbiseleri insanı etkiliyor. Adanalı sanatçıları genç kuşaklara tanıtmayı amaçlayan müze, Yılmaz Güney yanısıra, sinemamızın güzel yüzleri Adile Naşit, Münir Özkul, Kemal Sunal, Abidin Dino, Şener Şen, Ali Şen, Orhan Kemal, Muzaffer İzgü, Ali Özgentürk, Orhan Duru, Aytaç Arman, Bilal İnci, Meral Zeren gibi bir çok sanatçıya yer vermiş. Tabii ki, müzede Yılmaz Güney’e özel bir yer vermişler. Velhasıl, müze, 12 Eylül öncesini yaşayan birisini ister istemez etkiliyor.”
Birlikte Yaşama Ahlakı…
Weesp’li Halil Kalaycı’yı, Güney Doğu gezisinde etkileyen şehirlerden birisi de Antakya olmuş. Halil’in, Antakya ile ilgili olarak anlattıkları kısaca şöyle. “İskenderun’u geçerek akşam saatlerinde Antakya’ya ulaştık ve Savon Hotel’e yerleştik. Gece olunca fazla bir şey farketmedik. Sabah kalkınca, otelin 1860’lı yıllarda yapıldığını, çok uzun yıllar zeytinyağı ve sabun fabrikası olarak faaliyette bulunduğunu öğrendik. Tam bir Osmanlı mimarisi olan Savon Hotel, şehir merkezine yürüme mesafesinde. Merak ve heyecanla, yıllardır duyduğumuz medeniyet ve kültür şehrini gezmeye başladık. Tabii ki ilk uğradığımız yer Uzun Çarşı oldu. Farklı dillerin konuşulduğu, kimsenin kimseden rahatsız olmadığı o kalabalık caddelerin her birinde, birbirinden güzel, küçük camileri gördük. Tatlı çeşitlerinin de merkezi olan Antakya, esprileriyle meşhur ve rastlayamadığımız Abdullah Çilli’nin anekdotlarıyla renklenen bir şehir aynı zamanda. Tüm yöresel yemekleri Sultan Sofrasında tadabildik. Şehrin eski yerleşim bölümü, o dar sokakları ve açılan küçük kapılarla büyük avlular ve konaklarla dolu olan kent, ‘Ben medeniyetin anasıyım’ diye haykırıyor ve birlikte yaşama ahlakının en güzel modeli olarak da, insanlığa ‘Ben buradayım’ diyor adeta.”
Habib-i Neccar Camii…
Bir taraftan çaylar gelirken, Halil anlatmaya devam ediyor. “Antakya’da cami deyince hiç şüphesiz Habib-i Neccar Camii’nden bahsetmeden geçemiyorsunuz azizim. Öyle ki; anlatımlara göre bu cami, Anadolu’da kurulan ilk cami olarak bilinmekte. Hatta, Yasin Suresinde de yer verildiğine inanılmaktadır. Cami sadece Müslümanlar için değil, aynı zaman da Hıristiyanlar için de çok önemli. Zira, Hz. İsa’nın elçilerinden Yahya, Yunus ve Şem-un Sefa’nın, şehrin halkına dini anlatmak için görevlendirildikleri ve mezarlarının da burada olduğuna inanılmakta. Evet, Habib-i Neccar Camii birlikte yaşama ahlakının örneği ve merkezi olarak telakki edilmekte.”
Amsterdamlı Efsane, Halil’e dönüp, ‘Kardeşim yeter artık, bu anlattıklarını bir özümseyelim. Gerisini başka bir zaman anlat’ dedi.
Evet, her biri birbirinden güzel ve özel Anadolu kentleri, öyle bir iki saatle anlatılacak kadar kolay değil. Anlatan anlatır da, anlamak zaman alır elbette.
Halil’in hatıralarını daha sonraları da dinlemeye devam edeceğiz.
Veyis Güngör
27 Ağustos 2018

Scroll naar boven
Scroll naar top