Avrupalı Türkler ne yapmalı?

Almanya’da aylık yayınlanan REFERANS adlı Kültür, Sanat ve Düşünce Dergisi Mayıs-Haziran sayısının ana başlığı şöyle: ‘Avrupa’da Avrupa Türkleri ne Yapmalı’.
Kapak fotografını Köln Katedrali önünde elinde Türk ve Avrupa bayrağı olan bir Türk bayanın yürüyüşü oluşturmuş. Derginin kapağındaki fotograf ve başlıktan da anlaşılacağı üzere, dergi bu sayısında Almanya’da ATIB tarafından organize edilen bir iştişare toplantısında ortaya çıkan görüşlere geniş yer vermiş.

Toplantıda ‘Batı Medyasının ve Siyasetinin Türkiye’ye ve Avrupa Türklerine Bakışı ve Türk STK’larının Meseleleri ve Gelişmeler Karşısındaki Tutumu’ konuları ele alınmış.  İlginçtir, aynı tarihlerde Hollanda’da da Amsterdam Tartışmaları’nın 52’ncisinde benzer bir konu ele alınmıştı: ‘Hollandalı Türkler’den iki ülke arasındaki sorunun çözümüne katkı’. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupalı Türkler bulundukları ülkelerde, karşı karşıya kaldıkları sorunlara odaklanıyorlar, ortak çözümler arıyorlar. Birbirlerinden haberdar olmasalar bile, ne oluyor? Nereye gidiyoruz? Ne yapmalıyız gibi sorulara cevaplar aranıyor. Şimdi bu sorulara cevap arayan Almanya Türkleri’nin iştişare toplantısı notlarına bir göz atalım.

İdeal olanı değil real olanı ele almalı ve tartışmalıyız…
İştişare toplantısının notlarına bakınca, iki ana yaklaşımın öne çıktığını görüyoruz. Birincisi, daha çok şikayet ve memnuniyetsizliğimizi ifade eden görüşler. Yani halimizden yakınma. Sorunları ifade etme. Yapılan yanlışlara dikkat çekme. Ya da toplantının modaratörü Orhan Aras beyin açılış konuşmasında Ibn Haldun’dan ‘ideal olanı değil real olanı ele almalı ve tartışmalıyız’ ifadesinin ilk bölümünün yansıması.
İkincisi ise daha çok günümüz sorunları ve gelişmeleri hakkında neler yapabiliriz sorusuna aranan cevapar. Yani ‘real olanı ele alma veya tartışma’. Toplantının birinci kısmında ifade edilenler çoğumuzun malumu. Bir çok toplantıda üzerinde durulan konular ve şikayetler. Önemli olan ikinci bölümdeki tesbit ve telifler: aktüalite ve muhtemel çözüm yolları…

Avrupa’nın krizleri
Katılımcılardan sosyolog Alaattin Diker bey, Avrupa’nın bundan yüzyıl evvel yaşadığı bir krize dikkat çekmiş. Avrupa, o zaman ‘bir değerler ve düşünce krizi yaşamış’. Daha sonra,
Avrupa’da yirminci yüzyılın yarısında bile Katolikler toplumdan dışlanmışlar. Öyleki, o yıllarda Hollanda geliştiridiği ‘verzuiling’ toplum modeliyle toplumdan dışlanan grupların entegre etmişti.
Günümüzde de öyle görülüyor ki, Avrupa tekrar bir krizle karşı karşıya. Bu defa konu Müslümanlar, yükselen ırkçılık, İslamafobi. Bir de siyasi anlamda yükselen ve Avrupalılar’ın korkulu rüyası ‘Popülizm’ var. Avrupa’nın krizleri hiç bitmeyecek herhalde bu gidişle…

Nereden başlamalıyız?
ATIB Genel Başkanı İhsan Öner bey ‘tepkisel bir toplum olmaktan kurtulup, yetişmiş ve yetenekli insanlarımızı değerlendirerek, her şeyi Türkiye’den beklemeyi terketmeliyiz’ diyor. İhsan Öner beyin bu teklifi esasen bir durum değerlendirmesi, yeni bir bakış açısıyla, şartlara uygun ve Ibn Haldun’un ‘real olanı ele alma’ anlamına geliyor. Real olanı tartışırken karşımıza iki ana süreç ya da mesele çıkıyor. Birincisi, toplantıda bir çok katılımcının da ifade ettiği gibi, ‘kendi değerlerimizi kaybetmemek’ ve yeniden keşfetmek. Yani kendi kültür tarihimizin şuurunda olmak. Ki bu, belki bin yıl öncesinden, Imamı Azam, Imamı Maturidi ve Hoca Ahmed Yesevi’den günümüze uzanan kültür değerlerimizi bilmek mümkünse Almanca’ya tercüme etmekle başlayan bir süreç.
İkincisi de, Avrupa’yı Avrupa yapan kültür hareketlerini ve değerlerini incelemek ve anlamakla başlayan bir süreç. Örneğin, her ne kadar Türkler’e düşmanlığı bilinse de, Maartin Luther’in Protestanlığı başlatmadan, yani Avrupa’nın yeniden şekillenme süreci başlamadan önce, Türkler’in dinini derinlemesine incelediğini bilmemiz gerekir.

İşte, Avrupalı Türkler’in ne yapacakları sorusunun cevapları bu iki ana süreçte yatmaktadır. Bu esasen yeni bir vizyon geliştirme hareketidir. Bir taraftan aidiyet duyduğumuz milletin medeniyet tarihini incelememiz gerekirken, diğer taraftan da yarım yüzyılı aşan bie süreyle içinde yaşadığımız Avrupa’nın, kültür ve siyasi tarihini iyi bilmemiz gerekmektedir. Avrupalı Türkler bu iki süreç çerçevesinde  aynı zamanda yeni mücadele metodları da geliştirmelidirler. Bu iş, asla Avrupa kültür tarihini bilmeden başarılı olmaz. Yeni vizyon aynı zaman da Ankara ile Brüksel/Türkiye ile Avrupa arasında da sağlıklı iletişim kurmanın da yeniden başlangıcıdır.

Veyis Güngör
16 Mayıs 2017

 

 

Scroll naar boven
Scroll naar top