Avrupalı olmayanlara göre Avrupa ve Avrupa Birliği

Avrupa’nın gidişatı her geçen gün daha fazla tartışılıyor. Gelişmelerden endişe duyan Avrupalılar, sık sık düşüncelerini ifade ediyorlar. Avrupalı olmayan düşünürler de, Avrupa’daki gelişmelerle ilgili görüş belirtiyorlar. Biz de, Avrupa’nın bir parçası olan Türkler olarak, Avrupa’nın gidişatıyla yakından illgilenmek ve takip etmek durumundayız. Sanki bu takip, bir mecburiyettir bizim için. Zira, Avrupa’daki gelişmelerin farkında olmak, Avrupalı Türkle’rin gelecek vizyonu oluşturmaları için kaçınılmazdır.

Avrupa’nın gidişatı ile ilgili Avrupalı olmayan düşünürlerin görüşlerini yedi haftadır yayınlayan Trouw gazetesinin bu haftaki konuğu, İsrail’li düşünür Zeev Sternhell idi. Stevo Akkerman’ın yaptığı söyeşide, Zeev Sternhell Avrupa ile ilgili birbirinden ilginç görüşler ortaya koydu.

Görüşlerine geçmeden önce Zeev’i kısaca tanıyalım.
Zeev Sternhell Polanya’da doğmuş. İkindi Dünya Savaşı’nda önce Ruslar sonra Almanlar’ın işgalinde Polanyalı bir ailede saklanarak hayatta kalmayı başarmış. Babası vadesiyle ölürken, annesi ve kız kardeşi Naziler tarafından öldürülmüş. Bağımsızlıktan sonra Katolik olarak yetiştirilen Zeev, bir müddet Krakau Katedralı’na da devam etmiş. 1946’da Fransa’ya sonra İsrail’e göç eden Zeev, tarih ve siyaset bilimi okumuş. Paris’te doktorasını yaparak faşizm üzerine uluslararası uzman olmuş. Zeev, İsrail’in Filistin topraklarını işgalini çok sert eleştiren birisi olarak biliniyor.

Avrupa’nın dünya tarihine iyilik ve kötülükleri sunduğunu söyleyen Zeev, Faşizm, Nazizm, Hümanizm ve Liberalizm’in de doğduğu yerin Avrupa olduğuna dikkatimizi çekiyor.

Zeev bazı insanların, ‘Bu Faşizm’dir’ dendiğini duyanca irkildiklerini, kaldıki faşist olarak öğrendiğimiz Mussoli’nin, tahmin edildiği kadar kötü olmadığını, hatta Auzchwitz ile kıyaslanamacağını söylüyor. ‘Faşizm’in illa ırkçı olması da gerekmez. Musolinin ırkçı yasaları iktidara geldikten kaç yıl sonra hayata geçirdi? Onbeş yıl sonra’ diyen Zeev, bir toplumda ‘faşist, antidemokratik ve ırkçı saiklerden’ olup olmadığına bakmak gerektiğini salık veriyor. Bunların Avrupa’da mevcut olduğunu ve tehlike arzettiğine dikkat çeken Zeev, bu davranışlar ‘Özellikle ekonomik ve sosyal kriz süreçlerinde bir volkan gibi fışkırabilir’ diyor.

Zeev’e göre, Avrupa Entegrasyonu Projesi, iki dünya savaşının kalıntılarını yenmek, gidermek için hayata geçirildi. Entegrasyon süreçinin devam ettiğini, bitmediğini ifade eden Zeev, kurucuların yani, Robert Schumann, Jean Monnet ve diğerlerinin kafalarındaki, Avrupa entegrasyonun nasıl biteceği soru işareti olduğunu söylüyor. Zira bu isimlerin burjuva olduklarını, ancak Marksist enstrümentleri kullandıklarını belirtiyor.

Avrupa Birliği’nin bir ticari model olmadığını, bundan fazla bir anlam içerdiğini, yani siyasi değerleri olan bir toplum olduğunu söyleyen Zeev, ‘Böyle bir toplumu, Avrupa halkı olarak isimlendirmemiz güzel olurdu. Ancak, biliyorumki böyle bir şey yok. Ama bunun kendiliğinden doğması için beş yüz yıl beklememeliyiz’ diyor. O modeli insanların kendilerini ilerleteceğini, zira milli devletlerin de böyle doğdunu, yani kurumlardan başlayan hareketle halkın şekillendiğini belirten Zeev, somut örnek için, Almanya ve Hollanda’nın tarihine bakmamızı öneriyor.

Zeev’e göre, her ne kadar imkansız olsa da, Avrupa Birliği’nin ilk yıllarına, yani altı üyelik Birlik’e dönmelidir. Ona göre AB’nin Doğu Avrupa ülkeleri ile genişlemesi başlı başına bir hatadır. Zeev’e göre, Doğu Avrupa ülekerinde hep var olan ve bugünlerde baş gösteren milliyetçilik, Batı ile Doğu Avrupa’sındaki farkı ortaya koyuyor. Oysa başlangıçta AB, liberal demokratların bir federasyonuydu sanki. Bu Birlik’e ülkeler, hukuk ve demokratik kriterlere uymalarıyla üye olabilirlerdi tabii ki. Ancak Zeev’e göre, Polanya ve Macaristan demokratik geçmişleri olmayan ülkeler ama AB’ye üyeler. Öyle bir zaman gelecek ki, benzeri ülkelerin AB’ye üyelikleri devam edecek mi? sorusu sorulacak. Aksi takdirde AB kendisini gülünç duruma düşürür.

‘Avrupa değerleri evrensel midir?’ sorusuna ‘kesinlikle evet’ cevabını veren Zeev, ‘Onyedinci yüzyılda İngiliz devrimi, onsekizinci yüzyılda da Fransız devrimi olmasaydı, dünya bugün çok farklı olurdu’ görüşünü ortaya atıyor. ‘Siz, bir de buna Amerika devrimini, (ki bu Avrupa kökenli bir devrimdir), eklemelisiz’ diyen Zeev, Avrupa değerlerinin evrensel olduğuna dikkat çekiyor. Avrupa’nın hasseten Almanya’nın böyle bir potansiyele sahip olduğunu belirten Zeev, ‘Merkel’in bir milyon Müslüman mülteciye sınır kapısını açması benim Almanya ile olan bağımı daha da güçlendirdi’ diyor.

Evet. Avrupa dışından bir uzmanın Avrupa ile ilgili görüşleri işte böyle. Avrupa’nın geleceği ve entegrasyon süreci ilgili endişeleri, ırkçılık ve faşizmin patlamaya hazır potansiyel bir davranış olduğu bir kez daha ifade ediliyor. Zeev’in bu görüşleri, İngiliz, Fransız ve Amerika devrimlerini anlamamız Avrupa ve sorunlarını anlamamıza katkıda bulunacaktır elbette.

Veyis Güngör
10 Ocak 2018

 

Scroll naar boven
Scroll naar top