Avrupa Türk topluluğunun önemli bir bölümünü oluşturan Avrupalı Türk gençlerinin Türkiye ile olan ilişkileri her geçen gün daha da sorgulanır hale geldi. Çünkü onların Türkiye’ye bakış açıları, Türkiye’yi deǧerlendirmeleri birinci ve ikinci nesilin bakış açısından farklılık arzediyor. Bunun en somut örneklerini, son yıllarda Türkiye Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki siyasi ilişkiler sürecinde gençlerin davranışlarında ve deǧerlendirmelerinde yaşadık. Diğer taraftan geçen ay, örneǧin Avrupalı Türk gençlerini yakından ilgilendiren Ankara’nın bedelli askerlikle ilgili aldığı kararda da, Avrupalı Türk gençlerinin Türkiye’yi nasıl gördüklerini yakından gözlemledik.
Her iki örnek ve süreç bize, Avrupa’da doğup, büyüyen ve yetişen Türk gençlerinin zihin dünyasından örnekler sunuyor. Onların gösterdikleri tepkiler, yazdıkları ve sosyal medyadaki paylaşımları, gençlerin Türkiye ile olan ilişkilerinin kodlarınının daha somut halde okunmasını beraberinde getiriyor. Gençlerin tepkilerini anlamada, elbette gençlerdeki kültürel değişim başta olmak üzere, gençlerin içinde yaşadıkları toplumların norm ve deǧerlerinden etkilenme süreçlerine dikkat kesilmek gerekir. Gençlerdeki kültürel etkileşimin yanısıra insan şahsiyetinin oluşmasında bulunulan coğrafya ve iklimin de etkili olduğunu göz önüne alınması kaçınılmazdır. Durum böyle olunca Avrupalı Türk gençlerinin bir çok sosyal olaya bakış açıları başta olmak üzere, Türkiye ile olan ilişkilerinde de birinci ve ikinci nesilden farklılık arzeden görüşler sergiledikleri çok açık bir şekilde ortada. Tabiiki, vatandaşlık ve her iki ülke ve topluma duyulan sadakat ise ayrı bir meseledir.
Aşaǧıda görüşlerine yer vereceǧimiz Avrupalı Türk genci, Orta Anadolu’dan Hollanda’ya işçi olarak gelmiş bir ailenin Hollanda’da yetişmiş bir çocuǧu. Aslını inkar etmemiş. Köklerinden kopmamış. Deǧerlerine yabancılaşmamış. Öǧrenmeye meraklı. Kendini yetiştirmiş. Doktorasını yapmış, kitaplar yazmış bir Avrupalı Türk genci. Ama aynı zamanda, içinde yaşadıǧı ülkenin çalışma ahlakı, iş disiplini, özgüveni, davranış biçimi gibi deǧerlere de sahip bir Türk genci. Kısacası, Anadolu deǧerleriyle Avrupa deǧerlerini özümsemiş ‘Avrupalı yeni bir Türk tipi’. Aşagıda kısmen yer alan ve Yasin Sarı’ya ait olan bu görüşler kısa bir süre önce kendi sosyal medya hesabında yayınlandı.
Türkiye’de zihniyet deǧişimine ihtiyaç var
Avrpalı gençlerin Türkiye ile olan ilişkilerinde, önce Avrupalı Türk gençlerine göre Türkiye’nin neye ihtiyacı var? sorusuna cevap bulmakla işe başlayalım. Avrupalı Türk gençleri önce kendilerini Türkiye’dekilerle mukayese yaparak işe başlıyorlar ve şöyle diyorlar: “Karşısında kim olursa olsun, Avrupadaki Türk gençleri yeri geldiğinde açıkça fikrini söylemeyi biliyor, çekinmiyor, soru soruyor… Bu kimi zamân pervâsızlık kimi zamân saflık çünkü yalakalık kültürüne nispeten yabancılar… Şu ân Türkiye’nin en çok bunlara ihtiyâcı var… Birileri doğrulara işâret edecek ki bir ihtimâl düzeltilsin… Türkiye’yi daha da ilerletene kadar çevremizi uyarmaya, yanlışları da düzeltme çabasına devâm… Türkiye’de sistemlerin değil, zihnîyetlerin değişmesi gerekiyor… Bu da sürer, en az iki kuşak… Diğer tarâftan Avrupa’da zihnîyeti olumlu yönde değişmiş, bunu kanıksamış Türk gençleri de var…”
Avrupalı Türk gençleri bu yorumla, hem Türkiye’de bir durum tespiti yaparlarken hem de Türkiye’de zihniyet deǧişimi için kendi üzerlerine düşen sorumluluǧu açıkca dile getiriyorlar.
Gençlerin vatan borcu var mı?
Ankara’nın geçtiǧimiz günlerde, Avrupalı Türk gençlerini çok yakından ilgilendiren bedelli askerlik meselesinde ise, her ne kadar askerlik bedelinin yükseltilmesinden şikayet edenler çoǧunlukta olsalar da, meseleye farklı yaklaşan Türk gençlerininde olduǧunu görüyoruz. Bu konuda ortaya konulan düşünce şöyle: “Hiçbir zamân bedelli askerlik durumuyla ilgilenmedim, 1.000 euroya düştüğünde dahi herkes gitti bedelli oldu, ben yeltenmedim. Zamânı gelir, gideriz. Prensip meselesi, aynaya bakabilme meselesi, çocukluk ukdesi. Yoksa TC’ne herhângi bir ‘vatân borcu’m olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. O defteri zamânında nice gence iş ve aş veremeyip Avrupa’ya postalayarak kendi eliyle kapattı. Borç hesâbı yapılacaksa devlet bana borçlu çıkar. Bedelli olanları da yermem, kınamam, mâdem devlet böyle bir imkân sunmuş, dileyen kullanır.”
Bu cümlelerde elbette, Türkiye’de yıllar önce iş imkanı sunamamış ve Avrupa
ülkelerine muhtaç etmiş zihniyete bir isyan var. Gizli bir hesaplaşma var. Bu
yorumla, vatan borcunun parayla pulla olmayacaǧını, bunun bir prensip, bir
inanış biçimi, bir aidiyet meselesi olduǧu söyleniyor. Meselenin, yani askerlik
meselesinin bir alış veriş meselesi gibi görülmemesine dikkat çekiliyor.
Türkiye’deki olumsuzluklar Avrupa’da istenmiyor
Avrupalı Türk gençleri, Türkiye’den Avrupa’ya
gelerek, Avrupa’yı tanımadan, anlamadan kendilerine karışan zihniyete sıcak bakmıyorlar.
Bununla asla bir ukalalık, kendini beǧenmişlik ifade edilmediǧini, zira
Avrupalı Türklerin kendi ayakları üzerinde durmayı öǧrenmeyi yeǧliyorlar. Ve bu
isteklerini şu cümlelerle ifade ediyorlar: “Anavatânını beğenmeyen kimi
Kıbrıslı dallamalar gibi konuşmak istemem ama biz Avrupalı Türkler olarak kendi
kendimize yetmeyi öğrenmeliyiz. Bir Diyânet camiinde yöneticilik yaptım, bizim
Türkiye’den tek derdi alacağı çifte maaşı olan, kibirli, pohpoha alışmış, dil
bilmeyen, görgü kurallarından bîhaber, cemaatine sâdece yük olan imâmlara ihtiyâcımız
yok…
Kokuşmuş ortamlarda filîzlenmiş öğretmenlere,
berâberinde taşıdıkları yalakalık kültürüne ve kanıksadıkları türlü iş
ahlâksızlıklarına ihtiyâcımız yok… Bizim Türkiye’den gelecek herhângi bir
düzensizliğe, özensizliğe, disiplinsizliğe ve lâubâliliğe ihtiyâcımız yok…
Düzgün yapılan her şey baş tâcı…”.
Bu istek veya tespit, bir taraftan bir zihniyet ayırışımını ortaya koyarken,
diǧer taraftan yıllardır tartışılan Türkçe öǧretmenleri ve cami imamları
meselesine dikkat çekiyor. Zira taşıma su ile deǧirmenin dönmeyeceǧi ifade ediliyor.
Gerek Türkçe öǧretmenlerinin gerek imamların Avrupa’da yetişmesi tartışmasını
bir kez daha gündeme getiriyor. Avrupa’da varolmanın olmazsa olmazları arasında
yer alan dil ve din hizmetleri Avrupalı Türklerin öncelikli sorunları arasında
yer alıyor. Gençlerin bunu hissetmeleri ve dile getirmeleri olumlu bir gelişmedir.
Türklüǧe yeni bir boyut kazandılabilir
Avrupalı Türk gençleri, Türklüǧe yeni boyut kazandırmanın şansına sahip
olduklarına inanıyorlar. Bunu hem kendi deǧerlerimizin farkına varılarak hem de
içinde bulundukları Avrupa ülkelerinin olumlu taraflarının farkındalıǧında
kalarak yapabileceklerine işaret ediyorlar. Kendi ifadeleri şöyle: “Avrupadaki
Türkler olarak kendi değerimizin ve içinde bulunduğumuz, bize dezavantaj gibi
görünen, şartların olumlu tarâflarının farkında olmalıyız. Türklüğe yeni bir
boyutu, yeni bir soluğu bizler pekâlâ getirebiliriz… Yoksa üniversite
öğrencilerinin dahi sıraya girme gibi basît toplum kuralından bîhâber olduğu
bir toplumun, Türklüğe ve Türklüğü üst medenîyet sevîyesine taşımada ne kadar
sağlıklı katkısı olabilir? Kendi vereceği derse saygısı olmayan, özsaygısı
olmayan akademisyenlerin yetiştireceği gençler nereye taşıyabilir Türkiye’yi?
Hocalarına yalakalık yapmayı, onların karşısında eğilip bükülmeyi ‘saygı’
bellemiş, karaktersiz, özsaygısı olmayan gençler ardından gelecek olanlara ne
kadar ufuk açabilir?”
Burada Türkiye’deki eǧitim sisteminin çarpıklıǧına dikkat çekerken, eǧitim sisteminin socunu ortaya çıkan genç ve öǧrenci tipine kızıyorlar.
Avrupa’da yeni bir Türk tipi
Avrupalı Türk gençleri, artık Avrupa’da yeni bir
Türk tipi oluşmasının kaçınılmaz olduǧunu ve böyle bir zihniyetin yavaş yavaş
oluştuǧuna dikkatimizi çekiyorlar. Bu konudaki görüşleri ise şöyle özetlenmiş: “Şahsen
Avrupa’da ‘yeni bir Türk tipi’nin peyda olacağına inanıyorum. Bu kaçınılmaz,
bizler farkında olalım olmayalım zihînlerimiz birçok doğru alanda Avrupalı,
beynimiz o şekîlde işliyor. Şahsen kendimi ne Türklük konusunda ne de bilgi,
kültür-sanat vs. konularında Türkiyedeki Türklerden aşağı görmüyorum.
Hiçbiriyle, ne hocası ne de öğrencisiyle… Bilâkis, Avrupadaki Türkler her
türlü zengînlik konusunda avantajlı durumda. Hâlâ Avrupadaki Türklere kem gözle
bakan, içten içe onları kıskanan (öz)oryantalistlere bakmayın, Avrupadaki
Türkler olarak Türkçe’yi korumayı bilirsek bulunduğumuz ülkelerde gümbür gümbür
geliyor, yükseliyoruz… Peki Türkiye’de bir zihnîyet değişimine katkımız olur
mu? Şimdilik zor…”
Türkiye ve Türklerin, dünya milletler ailesi arasında daha ileri gitmiş, gelişmiş, kalkınmış, saygınlıǧı olması için dertleri olan Avrupalı Türk gençleri, bu yarışta kendi üzerlerine düşen sorumluluǧa dikkat çekiyorlar adeta. Bunun Avrupa’da oluşan yeni bir anlayış, yeni zihniyetle mümkün olabileceǧini düşünüyorlar. Mensubu oldukları milleti üst medeniyet seviyesine taşımada, Avrupalı Türklerin daha şanslı olduǧuna, zira Türk kültür ve medeniyet deǧerleri ile Avrupalılıǧın sentezleşmesinin kendilerinde olduǧunu söylüyorlar. Bunun adeta bir şans ve fırsat olduǧunu ve en verimli şekilde deǧerlendirilmesi gerektiǧine işaret ediyorlar.
Yukarıdaki yorumlardan çıkartacağımız önemli bir sonuç ise, hiç şüphesiz Avrupalı Türklerin artık kendi ayakları üzerinde durmalarının yollarını ve yöntemlerini bulmalarıdır. Bu yöntem elbette anavatan Turkiye ve içinde yaşanılan ülkeye ters düşmeden, onlara yabancılaşmadan, zorlamadan yani tabii bir süreç içinde olgunlaşmalıdır.
Veyis Güngör
22 Aǧustos 2019
Referans 51. Sayı