Avrupa İslamı tezi mi, yoksa İnsan hakları uymak mı!

Hafta başında yayınladığımız ‘Avrupa İslamı’ tezi gereksiz mi? başlıklı yorum Avrupa’daki dostlarımız tarafından ilgiyle karşılandı. Yazının özeti şu şekildeydi: bırakın Avrupa İslamı tartışmalarını, siz her şeyden önce anayasada yer alan hakları uygulayın. Yani ‘Avrupa İslamı’ tartışması yerine, ‘Avrupa Vatandaşları’nın; bugün Avrupa ülkelerinde yaşayan halkların, iletişim ve ilişkilerinin iyileştirilmesini tartışın’ şeklindeydi
Yazının yayınlanmasıyla Almanya ve Hollanda’dan çeşitli yorumlar geldi. Bunlardan ilki, değerli dostum Mesut Tanyel ve diğeri de Fatih Tükenmez’den.
Önce Tanyel’in yorumunu okuyalım:
“Göç olgusu ile birlikte yeni yaşam şekillerinin ve ihtiyaçların ortaya çıkmasının ardından mimaride ve şehircilik’te de konu 2000 yılından beri hem akademik hem de kurumsal çevrelerde tartışılmaya başlandı. İmar yönetmeliklerinde kiliseler ve sinagoglar ile ilgili düzenlemeler var iken camiler kendisine yer bulamadılar. Camilerin Almanya’da yapılmasına hukuki dayanak sağlayan yegane şey 1992 tarihli federal idare mahkemesi kararıdır.
Kararda anayasadaki inanç özgürlüğüne atıf yapılarak “İslam kilisesi” tanımlaması ile bir ara çözüm üretilmiştir. Ancak İslam yasalarda yer almadığı için yüzlerce cami olmasına karşın hukuki statüleri dernek, kültür merkezi vs şeklinde olmakta ve hiçbir müracaat evrakında cami ve kuran kursu kelimeleri yer alamamaktadır.
Müslüman mezarlıkları ise yerel otoritenin kendi kararları ve Almanya sağlık bakanlığının Hristiyan dini ritüeline uyulması şartıyla mümkündür. Buna karşın Musevi cemaati ise tabutsuz defin hakkına sahiptir.
Bence Avrupa İslamı yerine çok hukuklu bir uygulama yaşamı biraz rahatlatacaktır.
Çok hukuklu uygulama zaten medeni hukuk anlamında uygulanmakta, mesela medeni nikah akitlerinde taraflara hangi ülkenin medeni hukukuna göre evlilik akdi istedikleri sorulmaktadır.
Avrupa İslami yerine ivedilikle Anayasa ve İnsan Hakları bildirgesi temelinde tüm yasalarda gerekli düzenlemenin ve atıflar yapılması hayatı kolaylaştıracaktır. Minare yapmak için çekilme mesafelerinden muafiyet sağlanması veya bayramlarda yasal olarak izin verilmesi gibi örnekler ilk aklıma gelenler.”
Felsefe eğtimini yarıda bırakmış Fatih Tükenmez de şunları şöylüyor: “Avrupa İslamı tartışmasıyla, Avrupalılar kendi norm ve değerlerini savunamaz hale geldiler. Ve suçu İslam’a, Müslümanlara yıkıyorlar. Önemli soru ise: Avrupa norm ve değerlerinin nerede kaldığıdır. Bu değerleri tam olarak hayata geçiremez iken, İslamın değişmesini istiyorlar. Önce kendilerine bakmalılar. Avrupa norm ve değerlerini en geniş anlamda genişletmek isteyenlerin zihniyetlerini değiştirmeyle işe başlamaları gerekir.”
Kendisinin Hataylı olduğunu yeni öğrendiğim Mesut Tanyel, çocukluğundan itibaren çok kültürlü bir çevrede yaşamış. “Ben Hatay’da doğup büyümüş olmayı çok büyük bir şans sayarım hep. Okuduğum okul eski bir kilise idi. Sınıf arkadaşlarımız Andon; İzabel, Viktorya ve diğerleri idi. Çocuk dünyanızda ayrım yoktu. Komşumuz Yordan amca paskalyada da ramazan bayramında da bize harçlık verirdi. Almanya’da toplantılarda kendi yaşamımdan hep örnek veririm almam dostlarıma”.
Evet, son sözü Mesut Tanyel söyledi. Avrupa İslamı tezi diye bir tartışma abesle iştigaldir. Avrupa her şeyden önce ülkelerinin çok kültürlü bir toplum olduğunu kabul etsinler. Daha okul öncesi ve ilkokullardaki çocukların dünyalarına ayırım sokmasınlar. Mesela Hatay’ı örnek alsınlar. Farklıklarla birlikte yaşamayı bir zenginlik saysınlar. Avrupa İslamı tezi tartışmasıyla insanların kafasını bulandırmasınlar. İnsanlık için geliştirdikleri değerlere, hukuka ve vatandaşlık haklarına sahip çıksınlar. İnsan Hakları Bildirisine baksınlar, Avrupa Birliği norm ve değerlerinin ne olduğua baksınlar ve uygulasınlar…
Veyis Güngör
10 Ağustos 2018

Scroll naar boven
Scroll naar top