Anadolu İrfanından Avrupa Değerlerine…

Avrupa kimliği tartışılıyor. ‘Avrupa nereye gidiyor?’ diye soruluyor. Avrupa’nın geleceği üzerine çeşitli açıklamalar yapılıyor. Avrupa’nın artık ulaşabileceği noktaya geldiği, bundan sonrasının gerileme, parçalanma, yıkılma, dağılma olacağını söyleyenler var. Bunlardan birisi de eski Almanya Dışişleri Bakanı Joschka Fische. Sayın Bakan oldukca karanlık bir tablo ortaya koyuyor.  Fische göre: Trumpla birlikte Avrupa ve ABD bir yol ayırımına girecek. Batı Amerika’nın müttefiklerini savunma taahhüdü üzerine inşa edilmiştir. ‘ABD bu hayati rolü oynamazsa Batılı düzen var olamaz’. ‘Batı’nın geleceği artık tehlike altında’, hatta ‘Çin, Amerika’nın yerini doldurmak için hazırlık içinde ve Avrupa’da milliyetçiliğin tabutunun kapağının açıldığını, vakti geldiğinde zebanilerin bir kez daha kıtaya ve dünyaya yayılacağını söylüyor.

Zebanilerin Avrupa ve dünyaya yayılmaları gerçekten korkunç olur. Ancak bu yönde gelişmeler de artıyor. Aşırı sağ her ülkede büyüyor. Avrupa her ne kadar ekonomik krizle karşılaşmış olsa da, bir çok Batılı düşünür bir Avrupa kimliği krizinden bahsediyor. Radikalizm, mülteci akını, ırkçılık, İslamafobi gibi sorunlar da Avrupa’nın somut sorunları arasında yer alıyor. Önümüzdeki yıl Hollanda’da, Fransa’da, Almanya’nın bir  bölümünde seçimler var. Bazı siyasiler bu sorunları malzeme olarak kullanacaklar. Hayat müslümanlar için daha da zorlaşacak…

Bu satırları yazarken, ünlü tarihçi ve sosyoloğumuz Ibn Haldun aklıma geldi. Ibn Haldun’a göre, devletler de insanlar gibi doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve hayata veda ederler. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Devletler kurulur, yıkılır. Olaya buradan yaklaşınca, Avrupa medeniyetinin de doğuş, büyüme, yaşlanma, dağılma süreçleriyle karşılacağı kaçınılmazdır diyebiliriz…

Evet. Avrupa, Amerika seçim sonuçlarından ciddi şekilde rahatsızlık duymakta. Bu yeni bir gelişme. Bunun yanısıra, bir süredir devam eden ekonomik kriz Avrupa’yı bayağı sarsmıştı. Son bir kaç yılın en önemli sorunu hiç şüphesiz mülteci akımı sorunudur. Aşırı sağ, ırkçılık, radikalizm ve İslamofobi yine önemli Avrupa sorunları arasında. Avrupa tüm bu sorunlarla mücadele vermek zorunda… Bu zorlu şartlar hiç şüphesiz bizi de yakından ilgilendirmekte ve etkilemektedir.  Farklı bir ifadeyle: Avrupa’nın içinde bulunduğu bu vahim ve endişe verici durum başta Avrupa’daki müslümanların günlük yaşamlarını, ilişkilerini ve hareket alanlarını ve Avrupa – Türkiye ilişkilerini de olumsuz bir şekilde etkilemektedir. Sözkonusu sorunların bizatihi muhatabı olan kişiler olarak, biz de alternatif fikirler, çözümler aramaya başlıyoruz…

Tarihe yaptığımız yolculukta, içinde yaşadığımız 21. Yüzyıl Avrupa’sının karşı karşıya kaldığı bu sorunlar ve şartlarla, 13. Yüzyıl Anadolu’sunun şartlarıyla bir takım benzerlikler olduğunu görüyoruz. 13. Yüzyılda: bir tarafta, Osmanlı öncesi beylik çatışmaları, Haçlı Seferleri, Mogol istilası ve bunların oluşturduğu ‘korku’; diğer tarafta; tarihte örneği fazla olmayan farklı kültürlerin buluşmaları ve toplumların ahenk içinde yaşamaları süreci. Ve bu sürecin felsefesinin oluşturulması… Bu, çok kültürlerle sevgi ve saygı içerisinde beraberce yaşama sürecinin öğretilerini en güzel şekilde ortaya koyan alim ve arif şahsiyetlerin başında, hiç şüphesiz Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ve onun çizgisinden giden takipçileri olmuştur. Bu gönül erleri Bizans Hıristiyanları ile geniş kapsamlı bir iletişime girmiş ve mensubu oldukları İslami dini inancın sosyal hayattaki inceliklerini bizzat yaşayarak örnek olmuşlardı. İşte bu gönül erlerinin bazıları: Hoca Ahmet Yesevi (ö. 1167), Mevlana Celaleddin Rumi (ö. 1273), Ahi Evran (ö. 1261), Nasrettin Hoca (ö. 1284), Yunus Emre (ö. 1320), Hacı Bektaş-ı Veli (ö. 1270), Sadreddin Konevi (ö. 1274)…

Anadolu değerlerini oluşturan ve şekillendiren şahsiyetlerin öğretileri  -ki hepsi Anadolu İslam’ının İrfanı diyebiliriz- yeniden incelenmeli, tartışılmalı ve aktüelleştirilmelidir. Onların öğretileri günümüz Avrupa’sında ortaya çıkan birçok soruna ve özellikle beraberce yaşama kültürüne önemli katkılar yapacağı muhakkaktır. Zira, bugün zedelenmekte olan Avrupa Değerleri Anadolu İrfanı’nın da değerleridir.

Anadolu irfanı ve tercrübesi Avrupa’da var olan korku, güven, savunma sorunlarını hafifletebilir. Daralan değerlere bir soluk aldırabilir. Avrupa Birliğinin ömrünü uzatabilir. Anadolu tercüresi aynı zamanda Türkiye Avrupa Birliği ilişkilerine de farklı bir boyut kazandırabilir. Hiç şöphesiz, bütün bunların gerçekleşmesinde Avrupa Türk diasporası önemli rol oynayabilir.  Ama diasporarının bu misyonun ve  üzerindeki sorumluluğun farkında olması gerekir.

Bu dileklerimle, 2017 yılının tüm okurlarımıza ve insanlığa hayırlara vesile olmasını temenni ederim.

Veyis GÜNGÖR
21 Aralık 2016

 

Scroll naar boven
Scroll naar top