Amsterdam’da 13. Yüzyıl Anadolusu hasbihali

Ramazanın son hafta sonu. Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece. Saat 00.30. Amsterdam Slotermeerlaan’daki Meram’ın terasında oturuyoruz. Hava sıcak mı sıcak. Terasta oturacak yer yok maşallah. Her milletten insan var ama Türkler ve Faslılar çoğunlukta. Bu cadde, buraya Meram geldikten sonra çok hızlı bir şekilde canlandı. Caddeye başka Türk işyerleri de geldi. Velhasıl özellikle hafta sonları geç saatlerde, kendinizi İstanbul’un herhangi bir semtinde hissedirsiniz. Öyle hareketli yani…

Kalabılığın arasında, çaylarımızı yudumluyorduk ki, bir de ne görelim Efsane çıkıverdi kalabalığın arasından. Hemen ayağa kalktık. Selamlaştık. Buyrun efendim sizi görmek, hem de bu saatte ne güzeldir dedik. Kırmadı, masamıza oturdu. Teravih’den geldiği her halinden belliydi. Efsane yıllar önce Amsterdam’dan bir başka kente taşınmıştı. Uzun yıllar o şehirde kaldı. Kısa bir süre önce tekrar Amsterdam’da geri dönmüştü. Efsane yazıp, çizer ve okurdu. Ezberinde yüzlerce şiir bulunur. Edebiyatcıdır ne de olsa. Efsaneyle bir Türk kahvesi içilirdi. Ben sade aldım. Onlar şekerli istediler. Biz bu arada fırsattan istifade ederek, efendim Ramazan boyu fazla görünmüyorsunuz, iftarlara da gelmiyorsunuz, vakit nasıl geçiyor diye soruverdim…

Efsane, şekerli kahvesinden bir yudum aldı. Cebinden çıkardığı sigarasını yaktı. Ve anlatmaya başladı. Efsane anlatıyor biz de pür dikkat dinliyoruz, kalabalığın gürültüsüne aldırmadan.  ‘Başkan, neyi farkettim biliyor musunuz? Bugün bizim içinde yaşadığımız Avrupa’nın karşı karşıya kaldığı bazı sorunları ve çıkmazları bizim 13. Yüzyıl Anadolu’suyla örtüşütüğünü. Bazı benzerlikler var. Mesela korku ve önyagılar. Bugün Avrupalıların yaşadığı radikalizm korkusununun benzerini biz de Anadolu’da Moğallar yüzünden yaşamışız. O zaman Anadolu’da saldırılar varmış şimdi de Avrupa’da saldırılar var. Örneğin onüçüncü yüzyıl Anadolu’su da çok kültürlü, yirmibirinci yüzyıl Avrupa’sı da çok kültürlü. Ve daha bir çok benzerlik. Ama işin en önemli ve can alıcı tarafı da ne biliyor musunuz? Bizim düşünürlerimiz o çalkantılı, sıkıntılı ve farklı kültürlerden insanların aynı şehirlerde yaşadıkları bir çağda, öyle fikirler, öyle düşünceler ortaya atmışlar ki, nefesiniz kesilir. O düşünce, insan ve medeniyet tasavvuru hem bireyi hem toplulukları huzura kavuşturmuş hem de sonraki yüzyıllarda dünyaya çatışma yerine sulh getirmiş. Bu düşüncenin en somut örneği yani toplumları farklılıklara rağmen birarada yaşatan bir Balkanlar örneği var. Başkan, işte bu medeniyet tasavvurunu ortaya koyan, gelişmesini sağlayan başta Mevlana Celaleddin Rumi, Şems Tebrizi, Ibn Arabi, Sadettin Konevi hazretleri olmak üzere, bunların etrafındaki Ateşbaz Veli, Kuyumcu Zerkubi Seyh Salahattin, Husamettin Celebi (Ahi Türkoglu), Bahaeddin Veled of Sultan-ul Ulema, Sultan Veled, Ulu Arif Celebi’yi anlatan hacmi küçük ama anlamı çok derin bir eser üzerine çalışıyorum, Ramazan boyu. Hatta bunlara son bölüm olarak bu düşüncenin çağdaşları ve aynı toprağın insanları olan Hadimi Hazretleri, Ladikli Ahmet Ağa ve Hacı Veyis Zade üzerinde de küçük notlarım oldu. İlginçtir daha dün akşam ezberlediğim Hadimi Hazretlerinin çok kısa bir duası da şöyle: “Ey Allah’ım varlığın hakkı için, şu altı şeyi bana nasip eyle; İman ve sağlık ver, kötülüklerden beni koru; bilgi ver, emrettiklerini tuttur, el bolluğu ver”.

Efsane, kaç dakika konuştu bilmiyorum. İşte böyle dedi ve şekerli kahvesinden ikinci yudumu da içti ve hiç yüzünü ekşitmedi. Sigarasını yeniden yaktı ve içine çekti…

Efsane, Ramazan boyu yaptığı çalışmaları anlatırken benim de aklıma Filibeli Ahmet Hilmi’nin a’mak-ı hayal eseri geldi. Aynalı babayla Raci’nin mezarlıktaki diyaloglarını düşündüm bir an. Çünkü, Efsane neredeyse yirmi yirmibeş günlük çalışmasını anlatıp bitirmişti ama, kahvesi bitmemişti daha. Sanki aradan dakikalar geçmemiş, kahvesi sımsıcakmış gibi bir yudum daha almıştı Efsane. Ben bunları düşünürken, arkadaşlar vakit geç olmuş, sahur yaklaşıyor artık evlere gidelim isterseniz dedi Efsane. Oysa biz, Efsanenin anlattıkları ve saydığı isimler üzerine takılmış kalmıştık. Bir kahve içiminde 13. Yüzyıl Anadolusu ve sonrası özetlenebilir miydi? Ama anlatmıştı, özetlemişti Efsane bize. Ne de olsa kendisi edebiyat öğretmeniydi. Emekliydi. Boş zamanlarında bol bol okuyordu. Ezberi hala iyi. Sakaryayı teklemeden okur hala. Aynı zaman da aktüaliteyi de yakından takip ediyordu. Efsaneyi evine götürken bir konuyu da iştişare ettik. Efsane davet edilen yere icabet edilir  dedi, yüzüme baktı dörtyüzbin de bir şans bu dedi ve noktayı koydu. Ve Efsane’yi sahura yetiştirdik. Yıllar sonra güzel ve unutulmaz bir hasbihal oldu benim için…

Veyis Güngör
19 Haziran 2017

 

 

Scroll naar boven
Scroll naar top