Aidiyet ve çağdaş Zenci Musa’lar…

Aidiyet, günümüzde en önemli tartışma konuları arasında yer alır.
Özellikle içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinde ise, çifte vatandaşlık ve çifte aidiyet tartışması siyaset ve sosyolojinin gündemindedir. Ancak, tartışmalar vatandaşlık ekseninde yapılmaktadır. Çifte vatandaş olanların, hele bunlar siyasi bir görev üstlenmişlerse, sadakatı sorgulanır. Bazı gruplar tarafından sorunlaştırılır. Oysa, aidiyet duygusunun vatandaşlıktan öte ve daha derin yönleri vardır. Tarihimizin her döneminde, kültür ve medeniyet aidiyetini sergileyen aidiyet örnekleri vardır. Bunlardan birisi de, yakın geçmiş dönemde sembolleşmiş Zenci Musa’dır.

Zenci Musa adını ilk kez, Ankara’da AK Parti Genel Merkezi’nde katıldığım bir seminerde duymuştum. Seminerin konuşmacısı, o zamanki AK Parti Konya Milletvekili Mustafa Kabakcı’ydı. Kabakcı konuşmasının bir bölümünde, Zenci Musa’dan bahsetmişti. Sonra, Zenci Musa adını, Osman Sınav’ın Kızılelma tarifini yaptığı şu satırlar arasında okudum: “Kızılelma; zalimin kalbindeki korku ve mazlumun kalbindeki ümittir! Yeryüzünde başı dik, insanca, şerefle yaşama ve şerefle yaşatma davasıdır! Ne Gazi Alparslan, ne Kılıçarslan, ne Fatih, ne Yavuz, ne Mustafa Kemal, hatta ne Kuşçubaşı Eşref ve hatta ne de Zenci Musa, en koyu karanlıkta, en kötü durumda dahi bu davadan bir an bile kuşku duymadılar, bir an bile umutsuzluğa kapılmadılar. Kızılelma, düşsen bile tekrar kalkmak, sendelesen bile tekrar yürümek, ölsen bile tekrar dirilmektir!”.

Peki Zenci Musa kimdir?
Araştırmacı yazar ve tarihçi Mehmet Niyazi Özdemir, Zenci Musa ile ilgili şunları yazıyor: “Aslen Sudan’lıdır. Dedesi Kahire’ye, babası Girit’e göçmüş; Zenci Musa Girit’te dünyaya gelmiş. Dedesi İslâm ahlâk ve adetlerine göre yetişmesini istediği için, torunu Musa’yı Kahire’ye yanına almış. Dedesi bir Türk mahallesinde oturduğundan, Musa’nın çocukluk arkadaşlarının hemen hemen tamamı Türk’tü; dolayısıyla büyürken Türkçeyi de öğrendi”.

‘Zenci Musa’yı önemli kılan özellik nedir?’ sorusuna cevap ararken, onun Osmanlı’ya, adalete nasıl bağlı olduğu, komutanı Kuşçubaşı Eşref beye duyduğu güven ve insanın tüylerini diken diken eden bir kültür ve medeniyet aidiyeti örneğiyle karşılaştım.

Gençlik yıllarında Osmanlı’nın Libya-Trablusgarp Başkomutanlığı ordusuna gönüllü olarak katılan Zenci Musa, uzun boyuyla, fiziki gücüyle dikkatleri üzerine çekmiştir. Kuşçubaşı Eşref bey, Zenci Musa’yı burada keşfetmiş ve bir daha yanından ayırmamıştır. Artık Zenci Musa, Balkan Savaşı’nda, Batı Trakya Cumhuriyeti’nin kuruluşu’nda, Birinci Dünya Savaşı’nda Eşref beyle birliktedir. Osmanlı’da zor görevlerde bulunmuş olan Zenci Musa, Yemen’e iletilecek altınları, Arabistan’daki İngilizler’i oyuna getirerek yerine ulaştırmayı başarmıştır.

İstanbul, İhtilaf Devletleri tarafından işgal altındadır. Zenci Musa, hakkı olduğu halde ‘Fakir milletten emekli maaşı alınmaz’ diyerek, İstanbul’da hamallık yapmaktadır. Ve bir gün İstanbul sokaklarında İngiliz komutan Zenci Musa’yı sırtında ağır yüküyle görür. Dikkatini çeker. Arabistan’da kendilerini oyuna getiren adam olduğunu da öğrenir ve iş teklifi yapar. Zenci Musa’nın cevabı kendine yakışır bir cevaptır. Şöyle der: “Her teklif herkese yapılmaz. Bu sözleriniz beni ancak rencide eder. Benim bir devletim var; Devlet-i Osmanî. Bir de bayrağım var; Ay Yıldızlı bayrak. Ve bir de Kumandanım; Eşref Bey… Bu iş daha bitmedi. Sizinle mücadelemiz sürecek.”

Zenci Musa artık çok hastadır. ‘Bir sanatoryuma yatıralım’ teklifini kabul etmez ve “Benim yerime orada daha muhtaç Müslümanlara bakılsın” der. Üsküdar’daki Özbekler Tekkesi’ne yerleşir. Bir sabaha karşı ruhunu teslim eder. Musa’nın çantasında bir Mushaf’ı Şerif ve Osmanlı haritası, Kuşçubaşı Eşref Bey’in fotoğrafı ve kefen bezi çıkar. Mezarı İstanbul’dadır.

Evet. Zenci Musa’nın Devlet-i Aliye’ye karşı bu sadakatını, bu aidiyetini ve gönülden bağlı oluşunu, günümüzde tartışılan vatandaşlık kavramıyla izah edebilir miyiz? Elbette edemediyiz. Zenci Musa örneğinde görüleceği üzere burada kelimelerle zor izah edebileceğimiz bir kültür ve medeniyet mensubiyeti bulunmaktadır. Bu kadim mensubiyet, aidiyet ya da aynileşme, bugün, dünyanın farklı ülke ve topluluklarından Türkiye-Ankara ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan için duyulmaktadır. Somut örneklerini, Avrupa’da doğan, büyüyen hatta anne-babalarının gelmiş olduğu Fas, Surinam gibi ülkelere bile beslemedikleri bir aidiyeti bizim Cumhurbaşkanımıza duymaktalar ve heyecanlanmaktalar.

Türk milletini ve devletini kendilerinden sayan, heyecanlanan yeni ve çağdaş Zenci Musalar’ın olduğunu unutmamak gerekir.
Veyis Güngör
16 Ocak 2018

 

 

Scroll naar boven
Scroll naar top