Özgürlük mü? Sürdürülebilirlik mi?

İçinde yaşadıǧımız 2020 yılı; toplumların, karar vericilerin ve sosyal grupların beklenmedik gelişmelere muhatap olduǧu bir yıl oldu. Küresel gelişmeler ve krizler, başta saǧlık alanı olmak üzere, ekonomi ve diǧer alanlarda varolan eski tartışmaları yeniden gündeme taşıdı. Zira korona krizi insanlıǧa tahmin edilemeyecek kadar pahalıya mal oldu. Korona kriziyle birlikte ekonomik kriz de aldı başını gidiyor. Düşünürler, ‘ekonominin amacı nedir?’,  ‘borç kimin?’ ve ‘yeniden paylaşım zorunlu mu?’ gibi sorular sormaya başladılar. Hollanda’nın günlük gazetelerinden Trouw’ın,  ‘Din ve Felsefe’ ekinde bu sorulara cevap arayan bir yazı yayınlandı. Alexandra van Ditmars, Utrecht Üniversitesi’nden ekonomist ve ahlak profesörü Ingrid Robeyns ve Groningen Üniversitesinden sanat ve kültür filozofu Thijs Lijster ile konuşmuş.

‘Özgürlük yerine sürdürülebilirlik üzerine yoǧunlaşmalıyız’ diyen Robeyns ile ‘Bu zenginlik nasıl oluştu’ sorusunu soran Lijster, korona krizi sonrası için bazı görüşler öneriyorlar.

Yeniden paylaşım ama nasıl?
Korona krizinde devlet, yardım önlemleri çerçevesinde milyarları verdi. Acil yardım paketiyle bir çok sektör fonlandı. Maaşlar ödendi. Bazı zararlar karşılandı. Ancak, ‘ bütün bu giderlerin faturası önümüzdeki aylarda kime kesilecek?’ sorusunu gündeme getiren Ingrid Roybens, bu gelişmenin artık ‘yeniden paylaşım tartışmasını’ gündeme taşıdıǧını söylüyor. Devletin hangi sektörlere koltuk çıkması çok fazla gündem olurken, paranın nereden geleceǧinin konuşulmadıǧına dikkat çeken Roybens şöyle diyor: “Farklı opsiyonlar var. Bunlardan birisi vergilerin yükseltilmesi. Ama kimlerin omuzuna ne kadar vergi düşecek bilinmiyor. İkinci Dünya Savaşı sonrasında olduǧu gibi, vergi reformları olmalı. Aksi takdirde, orta ve alt sınıf vergi yükünü çekmek zorunda kalır”.
Bir başka opsiyonun da yeni para basımı olduǧunu söyleyen Roybens, bunun enflasyonun düşük olmasından dolayı zor olduǧuna dikkat çekiyor.
Robeyns üçünçü yol olarak, ‘hükümetin devlet borcunu, şu anda fazla ilgi ve yardım görmeyen gençlere yani gelecek nesillere devretmesi’ olarak görüyor.  

Bu zenginlik nasıl oluştu?
Diǧer taraftan filozof Tijs Lijster, yeniden paylaşımın kaçınılmaz olduǧunu, ancak bunun sosyal adaletsizliǧin giderilmesinin tek ve nihai çözüm olmadıǧına dikkat çekiyor. Örneǧin Karl Marks’ın yeniden paylaşıma sıcak bakmadıǧını, zira yeniden paylaşım konuşulmaya başladıǧında geç kalındıǧını,  zaten pastanın adaletsiz şekilde yaplaşıldıǧını belirtiyor Filozof Tijs Lijster.
Tijs Lijster, ‘Marks’a göre pastadan pay alamayanlara ne olacak’ sorusunun yanlış bir soru olduǧunu, esas meselenin,  ‘zenginliǧin nasıl oluştuǧu’ sorusuna Marks’ın verdiǧi,  ‘işçilerin sömürülmesidir’ cevabından ibaret olduğu belirtiyor ve ekliyor: ‘İşte şimdi, korona krizinde tam bu oluyor” .

Toplumda kırılgan gruplar
Tijs Lijster’e göre, yaşadıǧımız korona krizi, toplumdaki kırılgan grupların turnusol sınavıdır. Krizle birlikte toplumda hangi grupların kırılgan oldukları, yani gelecek ay ev kiralarını ödeyip ödemeyecek olanların tespiti olduğunu söylüyor Tijs Lijster. ‘Burnumuzu sürtüyorlar, saatlerce, günlerce sosyal ilişki kesiliyor, Uber şöferleri, facebook personeli sömürülüyor’ diyen Tijs Lijster, ‘Ama süper zengin şirketler, koronaya karşı aşı geliştirilmesi için baǧış yaptıklarında, asil bir davranış sergilemiş olarak görülüyorlar’ diye devam ediyor.
Tijs Lijster’e göre, bu şirketler adaletli bir toplumda bu kadar zengin olamazlar.

Adalet ve sürdürülebilirlik
Robeyns ‘yeniden paylaşmanın arkasında ana bir temel bir soru yatıyor’ diyor. Bu ana soru ise şöyle ifade ediliyor: ekonominin amacının nedir? ve nasıl bir ekonomik sistem istiyoruz? Yaşadıǧımız krizin bu sorulara cevap verecek şekilde tartışmalara evrilmesini arzu eden Robeyns, ‘Şimdi hepimiz mümkün olduǧu kadar özgürlük üzerine eǧilmekteyiz. Ama, adalet ve sürdürülebilirlik kavramları ve deǧerlerinden hareket edebiliriz. İşte o zaman çok farklı bir ekonomik sistem karşımıza çıkar’ diyor.

Borç nedir?
Bir başka temel meselenin ise  ‘borç’ üzerine yoǧunlaştıǧına dikkat çeken Tijs Lijster, ‘Borç nedir hakikaten’ diye soruyor. ‘Nietzsche’ye göre borç, geleceǧin gücüyle alakalıdır. Borç yapmışsın ve gelecekte ödeyeceǧine dair söz vermişsin. Bunun için çalışmalısın. Borç, insanı bir disiplin makinası gibi çalıştırır’ diyen Tijs Lijster, örneǧin borç yapan bir öǧrencinin, borcunu bir an önce ödemek için felsefe yerine daha hızlı para kazanacak bir bölümü seçeceǧini söylüyor.
‘Devlet borcu da böyledir. Yani aynı mekanizmadır, gelecek yıllarda borcun ödenmesi için bir takım önlemler alır’ devlet diyen Tijs Lijster, 2008 krizinden sonrada aynısının olduǧunu, korona krizi devamında da bazı kısıtlamaların yapılacaǧına işaret ediyor.

Adalet, halk arasına konulmuş bir terazidir
Evet, adalet, adil paylaşım ve özgürlük gibi insanlıǧın temel deǧerleri, günümüzde en temel tartışma konularıdır. Karl Marks da, Friedrich Wilhelm Nietzsche de bu temel deǧerler üzerine görüşlerini tarihe geçecek şekilde belirtmişler. Bu deǧerler, kapitalizm ve post kapitalizm döneminde de tartışılmaya devam etti. Korona kriziyle birlikte tekrar düşünürlerin gündemine geldi bu deǧerler. Oysa Yusuf Has Hacip, bin yıl önce bu meseleyi Kutadgu Bilig adlı eserinde şu şekilde ifade etmişti: ‘…adalet olmadan memleketi imar etmenin çaresi mevcut deǧildir. Adalet, halk arasına konulmuş bir terazidir’.

Veyis Güngör
8 Temmuz 2020

Scroll naar boven
Scroll naar top