Düşünme, anlama ve yeni bir vizyon geliştirme

Hatırlanacağı üzere geçen hafta, Almanya seçimlerinin de yapılmasıyla, Avrupalı Türklerin geleceği ile fikir çilesi çekenlerin yeniden bir düşünme sürecine girmelerini teklif etmiştim. Kaldığımız yerden devam edersek. Düşünme sürecinde başvuracağımız ve yeni bir vizyon geliştirmemize yardımcı olacak temel unsurlar, veriler ve referanslarımız olacak. Bunlardan bir tanesi elbette elli yıllık bir göç tarihinin, artıları ve eksileriyle değerlendirilmesi. İkincisi, artık içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin kültür tarihlerini bilmemiz ve bu yönde bir bilgi yatırımına geçilmesi. Bununla birlikte, kültür ve medineyet mirasımızın birlikte yaşama ve çok kültürlülük tecrübesi ve bu mirası oluşturan düşünsel geleneğin bilinip, aktüelleştirilmesi. Bunlara ek olarak, içinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin Türklerle tarihsel ilişkilerinin iyi okunması. Özelde de Türkiye Almanya ilişkilerinin bilinmesi ve takip edilmesidir.

Bu çerçevede yani Türkiye-Almanya ilişkileri çerçevesinde geçen hafta Amsterdam’da bir toplantı yapıldı. Türkevi tarafından yapılan toplantının misafir konuşmacısı Türkiye Almanya ilişkilerinde uzman Doç. Dr. Can Ünver’di. Can Ünver, Türkiye Almanya tarihsel ilişkilerinde, yer yer dinleyicileri hayretlerde bırakan bilgiler verdi. Ünver’in Amsterdam Türkevi konuşması gazeteci yazar İlhan Karaçay tarafından geniş olarak yayınlanacak. Biz burada Can Ünver hocanın sunumundan sadece bir kaç örnek vermekle yetineceğiz.

Can Ünver, bin yıllık bir Türkiye Almanya tarihsel ilişkisinden bahsediyor. Türklerle Almanların ilk defa Selçuklu döneminde 1190’larda Haçlı seferleriyle karşılaştıklarını söylüyor. Ünver, ilişkilerin Osmanlı döneminde de inişli çıkışlı devam ettiğine dikkat çekiyor. II. Abdulhamid döneminde, Berlin anlaşmasıyla Almanlarla daha yakın bir ilişki içine girdiğimizi söyleyen Ünver, Almanların 1890’larda Türkiye’den toprak istediler diyor. Romanya bölgesinden istenen toprakla Almanların Amerika’ya göç etmeleri önlemek istiyorlarmış Almanlar. Aynı toprak talebi ikinci kez Bağdat demiryolu yapıldığı zaman yine geliyor. Tabiiki II. Abdulhamid’in cevabı hayır oluyor.

Ve hepimizin bildiği Birinci Dünya Savaşı, istemiyerek birlikte savaşa girdik. 1918’e kadar inişli çıkışlı ilişkiler devam ederken, Bakü’de Türklerle Almanlar arasında ciddi bir çatışma yaşanıyor. Ankara’da, 1925 yılında Avrupa’dan ilk büyükelçilik Almanya tarafından açıldığını söyleyen Ünver, yeterki gelsinler diye Atatürk’ün bugünkü Alman Büyükelçilik arazisini Almanlar’a bevada verdiğini belirtiyor. İkinci Dünya Savaşında kağıt üzerinde Almanlarla savaş hali ve 1960’tan itibaren başlayan işçi göçüyle başlayan farklı bir ilişki. O yıllarda, yani 1961 yılında Hristiyan Demokratlar, Türklerin kültürleri farklı, müslümanlar, bunlar bize uyum sağlamazlar, domuz yemezler gibi sebeplerle Türklerin Almanya’ya gelmesine karşı çıkıyorlar. Sendikalar da ücret kırılacağından karşı çıkıyorlar, ama Amerika, Almanya’ya Türkleri alacaksınız diyor ve böylece Türkler Almanya’ya geliyorlar.

Ünver, bugünkü Türkiye-Almanya ilişkilerini anlamak için 2008 yılında günün Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Almanya’da yaptığı iki konuşmada gizli olduğunu söylüyor. Erdoğan’ın Ludwigsburg’da dokuz Türkün yanarak öldürülmesi olayıyla ilgili yaptığı konuşma ve Köln Arena’daki konuşmasında ‘Asimilasyon bir insanlık suçudur’ ifadesini kullanması. Başbakanın kundaklamayla ilgili Türk ekipler gelir, araştırır sözleri, Almanları kudurtmuş, çıldırtmıştır. Çünkü Almanlar bizi her zaman bir basamak aşağıda gördüler, hiç bir zaman eşit görmediler. Ve sonraki yıllarda üst üste gelen gelişmeler iki ülke arasındaki ilişkileri bugüne getirmiştir diyen Ünver, burada meselenin bir Erdoğan meselesi olmadığı, meselenin Almanya’nın strejik hedefleriyle ilgili olduğunu belirtti. Çünkü Almanya Avrupa’nın başına oynuyor.

Evet, buradan da hareketle Türkiye Almanya tarihsel ilişkilerini bilmek aynı zaman da Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerini de iyi anlamayı beraberinde getiriyor. Hele şimdilerde, Almanya’nın hasseten İngiltere’nin AB üyeliğinden ayrılmasıyla, Avrupa’nın ağabeyi rolüne girmesi, bu işin önemini daha da artırmıştır. Bir başka ifadeyle, AB-Türkiye ilişkileri aynı zaman da Türkiye Almanya ilişkileridir. Bu gelişmeleri bilerek içinde bulunduğumuz ülkelerde varolma mücadelesi vermeliyiz. Diğer temel olguları ayrı ayrı ele almak gerekir. Bu bize, Avrupa Türklerine yeni bir anlama faaliyeti ve yeni bir vizyon getirecektir. Düşünmeye ve anlamaya devam edelim.

Veyis Güngör
2 Ekim 2017

 

Scroll naar boven
Scroll naar top