Cumhuriyet değerleri ve Macron’un savaş dili

Fransa ve Avrupa geçen hafta cuma günü Paris yakınlarında vahşi bir cinayete şahit oldu. 47 yaşındaki tarih ve coğrafya öğretmeni Samuel Paty öldürüldü. Cinayet, henüz 18 yaşında Moskova doğumlu mülteci bir Çeçen ailenin çocuğu tarafından işlendi. Öldürme sebebi, öğretmenin fikir özgürlüğü konusunu anlattığı derste, Hz. Muhammed’in karikatürlerini göstermesi. Fransız polis sözcüsü, ‘öğretmenin boğazı bıçakla kesilmiştir’ açıklamasını yaptı. Ancak, Avrupa’da tüm medya organları cinayet haberini ‘öğretmenin başı kopartıldı’ başlığı şeklinde verdi. Cinayeti işleyen Çeçen genç, olay yerinde polise karşı koydu ve vurularak öldürüldü.

Öncelikle şunu belirtmek isterim; motivasyonu ne olursa olsun, hangi gerekçelerle olursa olsun, Paris banliyölerinden Conflans-Sainte-Honorine’de işlenen cinayet bir insanlık suçudur. Olayı şiddetle kınıyorum. ‘Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü’ öğretisinin yoğurduğu bir medeniyetin mensubu olarak kınıyorum. Şeyh Edebali’nin, Osman Gazi’ye; “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” öğüdüyle, devlet- insan ilişkisi felsefesine inandığım için kınıyorum.

Ve dahi, Fransız Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un sahiplendiği ve güya İslamcılardan(!) korumaya çalıştığı Cumhuriyet değerlerinin Avrupa’da oluşmasına tercüme edilen eserleriyle katkıda bulunan ve “İnsan aklı da Allah vergisi bir yetenektir ve bu nedenle akla uygun olan, nakle (kutsal söz, vahiy) aykırı olamaz” diyen İbni Rüşd adına da kınıyorum.

Kınamam ve reddiyem sadece geçen hafta Paris yakınlarında işlenen vahşi cinayetle sınırlı değildir. Norveç gençlik kampı katliamı, Ankara Gar katliamı, Brüksel Zaventem Havaalanı ve Maalbeek Tren İstasyonu katliamı, Hocalı katliamı, Yeni Zelanda’da Nur ve Linwood camileri katliamı, Myanmar ordusunun Arakan’daki Müslümanlara yönelik katliamı, Srebrenitsa katliamı, Doğu Türkistan’da Uygurlara yapılan katliam ve şu anda aklıma gelmeyen tüm katliamlar insanlık suçudur. Hepsini şiddetle kınıyorum.

Terörün dini, ideolojisi, milliyeti, cinsiyeti, Doğulu, Batılısı olmaz. Kınarken kesinlikle ayırım yapamayız. Kim sözde İslami terörü kınıyorsa, aşırı ırkçı ve sağcı terörü de kınaması gerekir.

Paris civarında meydana gelen bu vahşi bıçaklı saldırı, aşağıda da ifade edildiği gibi, sadece Cumhuriyet değerlerine yapılan bir saldırıyla sınırlı değildir. Bu saldırı aynı zamanda, İslam’ı kullanarak-suistimal ederek, İslam’a ve Müslümanlara yapılan bir saldırıdır. Çünkü olay sonrasındaki tedbirler, her ne kadar kınasalar da, böyle vahşi bir olayı telin etseler de, en fazla zararı Avrupa’daki Müslümanların yaşam alanını sınırlayacaktır. Avrupalılara ya da dünya insanlığına yaşattığı korku ise, olayın ayrı bir boyutudur.  

Tarih ve coğrafya öğretmeni Samuel Paty’nin öldürülmesiyle, bir müddettir askıya alınan ‘İslam ve Müslümanlar’ tartışması tekrar gündeme geldi. Hem de çok sert bir şekilde. Fransa Cumhurbaşkanı Macron, cinayet mahalinde yaptığı ilk açıklamada “İslamcı terör kazanamayacak, artık harekete geçeceğiz” cümlesini kullanmıştı. Macron iki gün sonra yaptığı konuşmada “Fransa’da İslamcılar artık rahat uyuyamayacaklar”, “Cumhuriyet düşmanları bertaraf edilecek” dedi. İçişleri Bakanı Gerard Darmanin ise, 51 Müslüman kuruluşun mercek altına alındığını, nefret suçuna teşvik ettikleri belirlenen kuruluşların kapatılacağını söyledi. Paris’te, öğretmen cinayetine azmettirici rol oynadıkları gerekcesiyle iki cami geçici olarak kapatıldı.

RTL Fransa temsilcisi Stefan de Vries’a göre, Fransa Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı bu şekilde konuşsalar da, yapacakları fazla bir şey yok. Çünkü kullandıkları dil bir savaş dili. Otoriter bir üslup. Belirtilerle mücadele, sebeplerle değil. Reaksiyonların tipik bir Fransız davranışı olduğunu söyleyen Stefan de Vries, “Fransa’da bir terör olayı olsa, hemen başka ülkelerle konuşulur. Kendi aralarında tartışma kültürü yok. Olay işlenince sert önlemler almayı marifet sayıyorlar. Kaba davranıyorlar. Olayların kökenine inmiyorlar” diyor.
‘Fransa’da yoksulluk ve eşitsizlik almış başını gidiyor’ diyor Stefan de Vries. De Vries sözlerine şöyle devam ediyor: “10 milyon insan açlık sınırında yaşıyor. İnsanlar ayda 1063 Euro ile geçinmek zorunda. İşsizlik oranı çok yüksek. Büyük gruplar hükümet tarafından kaale alınmadıklarını düşünüyorlar. Fransa’da terör olaylarını gerçekleştirenlerin çoğu, Fransa’da doğup büyüdüler. Sorun yaşanınca siyaset radikal grupları gösteriyor. Ancak sorunun büyük bir bölümü kendilerinde. Toplumun yapılandırılmasında”.

Cinayet olayı, Fransa’yla sınırlı kalmıyor. Tahmin edileceği üzere, Avrupa’nın her ülkesi gelişmelerden etkileniyor. Yapılan televizyon tartışmalarında, ‘İslamcılarla(!) Mücadelede Fransa örnek alınsın mı alınmasın mı?’ sorusunu  gündeme getiriyorlar.
Özünde, Avrupa’daki ırkçı ve aşırı sağcılara fırsat veriliyor. İşte İslam düşmanı Wilders’ın Paris olayından sonra attığı twit şöyle: “İslam ve şiddet ele ele. Özgürlüğümüzü ne zaman savunacağız. Batı’yı İslam’dan nasıl temizleyeceğiz”.

Evet, Paris’teki vahşi bıcaklı saldırı, sadece Fransız Cumhuriyet değerlerine saldırı değildir. Aynı zamanda İslam’a ve Müslümanlar’a yapılan bir saldırıdır. Olay sadece Fransız ve Avrupa halklarını derinden üzmemiştir, aklıselim Müslümanlar’ı da derin üzüntüye gark etmiştir.
Velhasıl olay, adalet ve sorumluluk bilincini savunan Avrupa’daki Müslüman entellektüellerin omuzlarındaki yükün ne kadar ağır olduğunu hatırlatmıştır. Yaşanan sorunun ne kadar derinlerde olduğu, yaşanan olayların aslında bir zihniyet sorunu olduğu bir kez daha anlaşılmıştır.
Ve bu sorunun ise Macron’un kullandığı savaş dili ile asla çözülemeyeceği de ayrı bir gerçektir.

Veyis Güngör
22 Ekim 2020

Scroll naar boven
Scroll naar top