Batı’da yalnızlık insanı öldürüyor…

Kış mevsimi geldi. Havalar erken kararıyor. Bazı günler, güneş doğmayınca insanın ruhu sıkılıyor adeta. Gündüz evlerde ve işyerlerinde ışıkların yanması sanki her an akşam ve geceymiş gibi bir his veriyor insana. Avrupa’nın her sokağı ışıklandırılıyor. Yılbaşına hazırlık yapılıyor. Ama bütün bunlar, insanın yalnızlığını gideremiyor. Bireyin, alabildiğine öne çıktığı, kutsallaştığı neoliberal çağımızda yalnızlığa çare bulunamıyor. ‘Yalnızlık’ deyip geçmemek gerekiyor. Uzmanlar bu işin ciddiyetine dikkat çekiyorlar ve toplumu uyarıyorlar.

Uyaranlardan biri de, Alman Psikiyatr Manfred Spitzer. Öyle ki, Psikiyatr Spitzer, yeni hazırladığı ve ocak ayında yayınlanacak kitabında, yalnızlığın sigara ve alkole göre yirmi kat daha fazla öldürücü olduğunu iddia ediyor ve yalnızlığın Batı toplumlarının en acil sorunlarından birini oluşturduğunu iddia ediyor. Spitzer, herkesin sosyal medyada iyi yönlerini ortaya sergilediği bir dönemde, yalnızlıktan kurtulmanın bir tabu olduğunu söylüyör.

Trouw gazetesinden Wilfred van de Poll’un, Alman Psikiyatr Manfred Spitzer ile yaptığı söyleşide çarpıcı açıklamalar yer alıyor. Spitzer’in görüşlerine geçmeden önce kısaca Psikiyatr’a dikkat çekelim.

Bilindiği gibi, Alman Psikiyatr Manfred Spitzer, 2012 yılında ‘Dijital Bunaklık’çalışmasıyla meşhur olmuştu. Çalışmasında bilgisayar kullanımı ve sosyal medyanın yol açtığı hastalıklara dikkat çeken Spitzer, bu hastalıkların özellikle çocuklarda depresyon, konsantrasyon sorunu, hafıza kaybı olarak görüldüğünü söylüyor.

‘Yalnızlığın bir hastalık olduğunu nasıl keşfettiniz?’ sorusuna Spitzer şu cevabı veriyor: “2003 yılında okuduğum bir çalışma, zihnini altüst etti. İnsan beynini araştıranlar yalnız olanların acı çektiklerini keşfetmişlerdi. Bu, bizim yıllardır ifade ettiğimiz bilgilerdi. Beyin araştırmacılarının da bunu tasdik etmeleri, artık söylediklemizin metafor olmadığını ortaya koymuştu. Ayrıca, genellikle depressif insanların yalnız olduklarını, bunların sürekli ağrı kesici kullandıklarını daha iyi anlıyordum”.

‘Demek ki, yalnızlık ağrı veriyor, stres oluşturuyor, bunun için mi yalnızlığı hastalık olarak görüyorsunuz’ sorusuna da ilginç bir cevap veriyor doktor Spitzer. “Yalnızlığı hastalık olarak ifade etmemin önemli bir özelliği var. Öncelikle, yalnızlık bulaşıcıdır. Viral hastalıklar gibi. Yalnız olan insanlar, diğer insanları, hatta çalışıyorlarsa, iş arkadaşlarına yalnızlığı bulaştırıyorlar”.

Yalnızlıkla, sosyal dışlanmışlığın birbirinden ayrı şeyler olduğunu söyleyen Spitzer, “Sosyal dışlanmışlık ölçülebilir, ama yalnızlık subjektif bir tecrübedir. Bazıları sürekli insanlarla iç içedir, ama kendilerini yalnız hissederler. Başkaları dışlanmıştırlar ama kendilerini yalnız hissetmezler” diyor.

‘Peki, yalnızlıkla nasıl mücadele edilir ve bu hastalık nasıl tedavi edilir’ sorusuna Spitzer şu cevabı veriyor: “Yalnızlığa büyük eğilim var. Kolay kolay ortadan kalkmaz. Yalnızlık artacak. Bireysellik ve şehirleşme, yalnızlığı besliyor. Bu fenomenler direkt yalnızlığa sürüklemese de, bu yönde şansı arttırıyor. İnsanlar daha fazla yalnız yaşamaya yöneliyorlar. Yalnız yaşayanların sayısı artıyor”.

Yalnızlığa karşı atılacak en önemli adımın, yalnızlığın sosyal bir sorun olduğunu kabul etmek olacağını söyleyen doktor Spitzer, “Yalnızlık sorununun konuşulabilir olması” gerekir diyor. “Başkalarına yardım etmek, gönüllü işlerde çalışmak, sosyal sorumluluk üstlenmek, iyi işler ortaya koymak da yalnızlıkla mücadelenin olmazsa olmazları” diye devam ediyor Spitzer.

Evet, modernitenin ve neoliberalizmin en önemli meselelerinden birisi olan yalnızlık, uzmanlar tarafından bir hastalık olarak görülüyor. Hatta, alkolden daha fazla insanı ölüme sürüklediği söyleniyor ve her geçen gün, yalnızlık hastalığının arttığına dikkat çekiliyor. Çözüm ise, önce yalnızlığın bir hastalık olarak kabul edilmesi ve üzerinde konuşulması. İnsanların sosyal çevrelerinin genişletilmesi, sorumluluk almalarının sağlanması gerekiyor. Çünkü, başkalarına yardım etmek, iyilik etmek insanı mutlu ediyor ve olgunlaştırıyor. Yalnızlıktan da kurtarıyor.

Veyis Güngör
14 Aralık 2018

Scroll naar boven
Scroll naar top