Avrupalı Türklerin Tedirginliği Devam Ediyor

Hafta sonu oldukca yoğun geçti. Cumartesi sabah, TASAM Başkanı Süleyman Şensoy ve beraberindeki heyetle Meram Osdorp’da kahvaltı yaptık. Aynı akşam değerli dostum UETD Hamburg eski Başkanı Muhterem Güngör ve misafiri yine Meram West’de akşam yemeğinde misafirim oldular. Pazar gün kar yağdı. Her yer bembeyaz oldu. Pazar akşamı Sivaslı dostlarım İbrahim Çitil ve Murat Türkmen’in davetlisiydik. Davetde, Hollanda Türk toplumuna yıllarca hizmet etmiş İbrahim Görmez ve değerli misfarirler de vardı. Bize Sivas’ın meşhur Hingel’i ikram edildi.

Tabiiki hafta sonu buluşmalarında öne çıkan ortak bir sorun, Avrupalı Türklerin içinde bulundukları güvensizlik, korku, tedirginlik gibi haleti ruhiyeden nasıl kurtulacağıydı. Sohbet esnasında konu dönüp dolaşıp, Türk toplumunun hali ne olacak? Sorusuna geliyordu. Hollanda Türk toplumu ya da Avrupalı Türkler Avrupa’nın gidişatından, Türkiye ve bazı Avrupa Birliği ülkeleri ilişkilerinden ve bunlardan doğan gelişmelerden rahatsızlık duyuyolardı. Özellikle Türkiye’de yaşanan ve devletin ve milletin bütünlüğüne kasteden 15 Temmuz darbe girişiminden sonraki süreç buradaki insanımızı olumsuz yönde etkilemişti. Göz bebeği olarak gördükleri, yaşam ve mutluluk kaynağı olarak müteala ettikleri   ülke Türkiye’de kahpe bir oyun sergilenmekteydi.  Oyunun büyüklüğü ve çirkinliği karşısında büyük üzüntü duymuşlar, bu onlarda adeta bir travmaya yol açmıştı. Zira yaşananlar asla kabul ve izah edilemezdi.

Türkiye’deki yaşananları anlamaya çalışan Avrupalı Türkleri bir de içinde yaşadıkları ülkelerin 15 Temmuz darbesine yanlı bakışları ve sonrasında sergiledikleri davranışları olumsuz şekilde etkiledi. Bu olumsuzluk,bu ülkelerin medya organlarının eskiden olduğu üzere taraflı yayınlarıyla devam etti. Diğer taraftan Avrupalı siyasetcilerin tavırlarları, konuşmaları da yaşanan hayal kırıklığının tuzu biberi oldu. Böylece Avrupalı Türklerin psikolojileri alt üst oluyordu. Bütün bunlar yetmiyordu sanki insanımızın üzülmesine, tedirgin olmasına. Bir de Türklerin kendi içindeki gruplaşmaları, hizipleşmeleri, ayrışmaları, dedi koduları ekleniyordu Avrupalı Türklerin sosyolojisine. Göçmenlikten kaynaklanan sorunları burada hiç saymıyorum bile. Bütün bu olumsuz gelişmelerin hazmedilesi, kaldırılması kolay değildi. Bu ağırlık hiç şüphesiz insanımızın haleti ruhiyesinin alt üst olmasına sebep olmuştu.

Yaşananlar insanımızın birbirine olan güveninin sarsılmasına, biraraya gelirken sık eleyip ince dokumasına, kırk yıllık dostlarına dahi şüpheyle yaklaşmasına sebep oldu. Meselenin farkında olanlarda da bir gönül istemezliği sözkonusu. İnsanımız, adeta üzerine ölü toprağı serpilmiş halde. STK’larımız var mıdır yok mudur? Belli değil. Konuşan herkez onlara vuruyor. Kimsenin bir şeyler yapma motivasyonu kalmamış. Yapmaya gayret edenlerin de bir şekilde moralleri bozulmakta.  Kimsenin kimseyi beğenmemesi almış başını gidiyor. Bu hal, bu durum kabul edilebilir bir durum değildir. Hollanda Türk toplumu, Avrupalı Türkler bir an önce bu girdaptan kurtulmalıdır. Bu süreç uzun sürmemelidir.

Bu konuyu bu yılın nisan ayında da ele aldım. ‘Korku ve ümit arasında kalan Hollanda Türk toplumu’ başlıklı yorumda insanımızın psikolojisini anlatmaya gayret ettim. Yaz tatili öncesi ve sonrası bu yönde yani Türk toplumunun içinde bulunduğu durumla ilgili yapılan toplantılarda ele alınan konuları dile getirmeye çalıştım. Ancak, hafta sonu sohbetlerinden de anladığım üzere Avrupalı Türklerin psikolojik korkuları hala devam ediyor. Avrupalı Türklerin tedirginliği devamm ediyor. İlginçtir, tartışmalarda insanımız genelde şikayet eden konumundadır. Beklentisi ise, karşıkarşıya olduğumuz sorunların birileri tarafından çözüleceği yönündedir. Bu büyük bir hayaldir. Kimse bir yerlerden gelip bizim sorunlarımızı çözmeyecektir. Biz, Avrupalı Türkler içine düştüğümüz tedirginlikten kendimiz kurtulacağız. Kurtulmalıyız. Bunun formülünü, reçetesini ve yolunu bulmalıyız. Belki yaşadıklarımız, kendimize makul bir yol çizmenin, bulmanın işaretleridir. O zaman işe ‘olmasını istediğimiz’ şeyleri ifade etmekle başlamalıyız. Yani kelimelerden, kavramlardan ve terminolojiden…

Veyis Güngör
12 Aralık 2017

Scroll naar boven
Scroll naar top