Amsterdam’daki Ahde Vefa programının düşündürdükleri…

Günümüz insanının hasret kaldığı değerlerden birisi de hiç şüphesiz ki ‘Ahde Vefa’ duygusu ve davranışıdır. Ahde Vefa, ilk bakışta insanın kadir kıymet bilmesi, yapılanlar ve yapanlara bir değer vermesi ve teşekkür sunması olarak anlaşılır. Oysa Ahde Vefa bizi, bizim bugün hakkıyla bilemediğimiz,  Allah’a verilen söze götürür. Yani ‘Vefa’ insanın yaratılış esprisiyle başlar. ‘Ahdime vefa edin’, ‘Ahdinize vefa edeyim’ sözü, meselenin sırrıdır. Buradan hareketle, Hz. Pir Mevlana Celaleddin Rumi şöyle der: ‘Ahidlere vefa etmek, akılla olur. Akıl, ahdini hatırlatır; akıl, unutkanlık perdesini  yırtar. Kiminle ahdettiğini bilen, tenini iplik haline kor, o ahdin etrafında dolanır, ahdi örer durur.’
İnsan dünyevileşince, yaratılış esprisinde verdiği sözü zaman zaman unutur.
Vefasızlık, kadir kıymet bilmezlik alır başını gider…

Geçtiğimiz hafta, Amsterdam’da gazeteci yazar İbrahim Çitil öncülüğünde bir ‘Ahde Vefa’ programı yapıldı. Değişik hemşehri kuruluşlarının da destek verdiği programda, Hollanda’ya gelen ilk nesil temsilcilerine teşekkür plaketi verildi. Birinci nesili temsilen İbrahim Görmez, Ali Sarı ve İlhan Karacay birer konuşma yaptılar. Konuşmalarda ilk yıllarda yaşanan hatıralar, ilişkiler, hakların alınması, zorluklar gündeme geldi. Her konuşmacı kendi hikayesini anlatırken, aslında bir yerde Hollanda Türk tarihine notlar düştüler. Bugün Hollanda’da 25.000 Türk girişimciden, bir o kadar yüksek okul ve üniversite öğrencisinden bahsediyorsak, birinci neslin yaptıkları, hatta çektiklerini unutmamalıyız.
Temelleri onlar attılar. Sonradan gelenler bu temellerin üzerine bir şeyler koymaya gayret ettiler.
İnsanoğlunun yapısındandır, yeniler eskileri hep eleştiriler. Bazıları eskileri beğenmezler. Yaptıklarını değerli bulmazlar. Oysa düşünmezler ki, bugün rahat bir şekilde varlığımızı sürdürebiliyorsak, bunları önceden yapılanlara borçluyuz.
İlklere bir vefayı az görürler. Hatırlamazlar. Takdir etmezler…

İnsanın kendine yabancılaşması tarih boyu süregelmiştir. Bu yabancılaşma bize, çoğu zaman biraz önce ifade etmeye çalıştığım, yaratılış esnasındaki ahde vefayı unutturuyor. İnsan, bizi yoktan var eden, varlığından da haberdar edene vefayı unutunca, hemcinslerine vefasızlık örneği gösterilmiş bunun adı mı olur! İnsanı yaratılmışların en şereflisi olarak gören, insana vefanın, Allah’a vefa olduğunu belirten bir inancın mensupları nasıl bu hale gelirler? İlişkiler, dostluklar nasıl yüzeyselleşir? İnsanlar arasındaki güven neden zedelenmiştir? Dedikodu, iftira ve fitne neden almış başını gidiyor? Neden insana öfke ve hırs hakim? Neden kızgınlıkla gönüllere ateş salıp, cehenneme odun hazırlanır?…

Ahde vefa programının düşündürdüklerine geri dönersek. Kişi ne yaprsa yapsın. Hangi güzel işleri ortaya koyarsa koysun. Hangi faaliyeti yaparsa yapsın. Bilmem kaç insanın yardımına, feryadına koşarsa koşsun. İnsanların dar gününde yanında olsun. Farketmez ve değişmez gerçek şöyledir: Mutlaka, ama mutlaka birileri tarafından eleştirilecektir. Hor görülecektir. Bazıları seni övecek, bazıları seni kötüleyecek, bazıları da söveceklerdir.  Hatta iftiralarla bile karşı karşıya kalınabilir.

Hollanda Türk toplumu ve içinde yaşadığımız ülkenin insanlarına bir şeyler yapma gayretinde olanlar bunları bilmeli, bu gerçeğin farkında olarak hareket etmelidir. ‘İnsan’a hizmetin Hak’ka hizmet’tir cümlesini vizyon olarak bellemeli. Bu yolda önüne çıkan zorluklar ve engeller karşılasında sabretmeli. İnsanların övmeleri ve sövmelerini nazarı itibara almamalı. İşini yapmalı. Odaklanmalı. Bilmeli ki, her şeyi hakkıyla bilen, hakkıyla gören ve hakkıyla işiten Allah vardır. Asla hatırdan çıkrılmaması gereken gerçek ise: O’na asla vefasızlık yapmamaktır. İşte o zaman düşünen insanlar da sana vefasızlık yapmazlar.
Son söz: Her işte Allah’ın rızasını aramaktır….

Veyis Güngör
13 Şubat 2017

 

Scroll naar boven
Scroll naar top