Avrupa Türkleri, Avrupa’da Irkçılık ve Ayırımcılıkla Mücadele Hareketlerinin Neresindeler?

2021 yılı, Avrupa’ya Türk işgücü göçünün 60’ıncı yıldönümü.
Türk işgücü göçü, 30 Ekim 1961 tarihinde Almanya ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma doğrultusunda başlar. Bu tarihten itibaren, Türkler sistematik ve düzenli bir şekilde

Almanya’ya gelirler. Almanya işgücü göçü anlaşmasını, 1964 yılında Hollanda, Avusturya, Belçika ve 1965 yılında da Fransa ile yapılan antlaşmalar takip eder. İşgücü göçü olarak başlayan Türklerin Avrupa’ya göçleri, yıllar içinde, farklı boyutlar (aile birleşimi, siyasi, mülteci, evlilik, bilgi ve beyin göçü) kazanarak devam etmektedir.


Aradan geçen altmış yıl sonra, çoğunluğu Almanya olmak üzere, Avrupa’nın farklı ülkelerine yerleşmiş, çoğu Avrupa vatandaşı da olan ve sayıları 7 milyona ulaşan bir Avrupa Türk topluluğu ortaya çıkmıştır. Avrupa Türk topluluğunun yarım yüzyıllık göç tarihine bir göz attığımızda, göçün ilk yıllarındaki işçi sınıfı, yıllar içinde değişim ve dönüşümler yaşamıştır. Bunun sonucu, kendinden yavaş yavaş da olsa bahsettiren, Avrupa Türk orta sınıfı ortaya çıkarken, tartışmalı olsa da bir Avrupa Türk diasporasından söz edilmektedir. Türk sivil toplum ve gönüllü kuruluşları, Türk girişimcileri, Türk edebiyatı, siyasi katılım gibi gelişmeler zaten kendiliğinden görülmektedir.

Altmış yıllık göç tarihi tecrübesi yanısıra, Avrupa Türklerinin karşı karşıya oldukları, hem kendi aralarında, hem içinde yaşadıkları kıta ölçeğinde, sorunları da farklılaşmıştır.
Bu sorunların bazıları şunlardır: Türkler arasında uzun yıllardır yaşanan, siyasi, dini ve sosyal kutuplaşma ve damgalamanın devam etmesi. Türkiye ile AB ülkeleri arasındaki diplomatik ilişkiler ve krizler karşısında kalma ve olumsuz yönde etkilenme. Entegrasyon-Katılım ve Kabul arasında gelgitler. Türkçe’nin bir anadil olarak Avrupa’da yaşatılması. Ve hiç şüphesiz, Avrupa’nın da bir sorunu olan ayırımcılık, ırkçılık, islamofobi ve Türkiyefobi sorunu ile muhatap olmak.

Makalemizde belirtilen sorunlardan, Avrupa’da ırkçılık ve ayırımcılık politikaları, Türk STK’lar ve gönüllü teşekküllerin, bu alana eğilmeleri ve geliştirecekleri muhtemel mücadele metodları üzerinde durulacaktır. Elbette, kutuplaşma ve damgalama, ülkeler arası ilişkiler ve etkileri, uyum, katılım ve kabul ve tabii ki, Türkçe’nin Avrupa’da yaşatılması ayrı ayrı ele alınacak sorunlardır.

Irkçılık, hatta kurumsal ırkçılık ve ayırımcılık, Avrupa’nın en önemli üç dört sorunu arasında yer almaya devam ediyor. Avrupa Birliği değerleriyle taban tabana zıt olan, ancak her ne hikmetse, gün geçtikçe görünürlüğü ölçülebilir hale gelen ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ve mülteci karşıtlığı, eğitimde, siyasette, kamu kuruluşlarında, iş müracaatlarında ve staj yeri aramalarında artarak devam ediyor. Hatta, ırkçı düşüncelerden hareketle, seri cinayetler ve en son Almanya’nın Hanau kenti (19 Şubat 2020)örneğinde olduğu gibi, toplu katliamlar bile yapılabilmektedir. Hollanda Vergi Dairesinin etnik bazda yaptığı ayırımcılığın bir raporla ortaya çıkması (Aralık 2020) ve hükümetin istifa etme zorunda kalması, ırkçılığın kurumsal seviyede seyrettiğini göstermektedir.
Yine 2020’de ABD’de  meydana gelen George Floyd’un polis şiddeti neticesinde öldürülmesi karşısında yapılan  protestolar, Avrupa ülkelerine de sıçramış ve bu ülkelerde ırkçılığı engellemek için AB karar vericilerini zorlamıştır.

Bütün bu gelişmeler ve özellikle aylarca Avrupa’da devam eden “Black Lives Matter” protestolarının da etkisiyle, Avrupa Komisyonu, 2020’nin Eylül ayında,
2020-2025 Irkçılıkla Mücadele Eylem Planı” * yayınladı.5 yıllık eylem planı, Avrupa Birliği sınırları içerisinde ırkçılığa karşı daha etkin ve netice alıcı bir mücadele verilmesini hedefliyor. Buna göre, mevcut yasal çerçeveler güçlendirilecek, ırkçılıkla mücadele koordinatörlüğü kurulacak, Avrupa Birliği personeli çeşitlendirilecek.
AB’nin bu planı, üye ülkelere ırkçılığa karşı daha etkili hareket etme yönünde ciddi baskı oluşturacak. Planla ilgili AB Komiseri Hela Dalli’nin “Bu eylem planıyla ırkçılığın sadece bireysel değil aynı zamanda yapısal olduğunu da kabul ediyoruz. Bu nedenle durumu tersine çevirmek için yönetimin her seviyesinde ırkçılığın üzerine gitmeliyiz”** sözleri çok önemli. Yani Avrupa’da ırkçılık, sadece bireysel eylemler ve ifadelerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda ırkçılık kurumsal ve sistematik şekilde cereyan etmektedir.

AB’nin beş yıllık eylem planında, Avrupa’da ırkçılık kurbanı gruplar arasında siyahiler, Yahudiler, Romanlar, Müslümanlar, Asyalılar yer almakta. Bu gruplara karşı Avrupa’da hoşgörüsüzlüğün arttığı ve Avrupa’da suça karışanlarla ilgili olarak ırk veya etnik temelde kişisel bilgi kategorilerinin bulunmasının yasa dışı olduğuna da işaret edilmekte. Kurulacak koordinatörlük, Avrupa’da azınlıkların şikayetlerini dinleyecek. AB yönetmenliğince, farklı kültür ve ırktan vatandaşlara ait hakların, yeterince uygulanıp uygulanmadığını da kontrol edecek. AB komisyonu, üye ülkelerin ırkçılık karşıtı kanunları uygulamasını sağlayıp, gerekirse yasal çerçeve güçlendirilecek.

Avrupa Komisyonu’nun ırkçılıkla mücadele planının uygulanmasında hiç şüphesiz, Brüksel yani AB başta olmak üzere, üye ülke hükümetleri ve ülkelerin her kademedeki yönetim birimleri ve bunlara bağlı kurum ve kuruluşlar önemli rol oynayacaktır. Bunların yanı sıra Avrupa düzeyinde örgütlenmiş, ırkçılık ve ayırımcılıkla mücadelede öne çıkan teşkilatlar, örneğin Avrupa Irkçılıkla Mücadele Ağı (ENAR)***, -ki ENAR Avrupa genelinde 150’nin üzerinde sivil toplum kuruluşu ile birlikte çalışmaktadır-, söz konusu planının hayata geçirilmesinde rol alacaklardır. 

Avrupa’da ırkçılık ve ayırımcılıkla mücadelede Avrupa Türklerinin kurum ve kuruluşları da mutlaka yerlerini almalıdırlar. Oysa, Avrupa genelinde sayıları binlerle ölçülen sivil toplum ya da gönüllü kuruluşlarımızın, ne yazık ki, pek azı ama fark edilemeyecek kadarı, ırkçılık ve ayırımcılıkla mücadele etmektedir. Daha doğrusu, varoluşu, gayesi sadece ırkçılık ve yabancı düşmanlığı, ayırımcılıkla mücadele olan kuruluşumuz ya yok, ya da yok denecek kadar azdır. Kaldı ki, ırkçılık Avrupa Türklerinin muhatap oldukları ilk beş önemli sorunlarından birisidir.

Sadece Almanya’da yaşanan ve NSU davası olarak bilinen Solingen faciası, Mölln saldırısı, Ludwigshafen Yangını ve geçen yıl yaşanan Hanau katliamı bile Türklerin ırkçılığın hedefinde olduklarını göstermektedir. Dolayısıyla, yaşananları takip etmek, film, tiyatro, roman, yazı, televizyon ve sosyal medya gibi alanlara taşımak ve canlı tutmak bile başlı başına, ırkçılıkla mücadeledir. Bu faciaları anlatacak, gelecek nesillere taşıyacak, okullarda, dernek ve vakıflarda, camilerde ders olarak işletecek yeni oluşumlara ihtiyaç vardır. Bu alanda, Avrupalı Türklerin gözle görülür girişimleri olmasa da, bu görev, Türk STK ve gönüllü kuruluşlarının omuzlarında bir yüktür.  

Yapılan araştırma sonuçlarına göre, Avrupa’da ırkçılığın genel anlamda, iş müracaatları ve işe alınma süreci, staj yerleri, çalışma alanları yani iş yerleri, polis, eğitim (okullar ve sınıflar), spor sahaları ve medya olarak ortaya çıkmaktadır. Bu alanlar hiç şüphesiz kurumsal ve sistematik ırkçılığın hayat bulduğu kurumlardır. Öncelikle karar vericiler harekete geçmelidir. Ancak, karar vericileri harekete geçirecek önemli bir güç ise, sivil toplum ve gönüllü kuruluşlardır. Bu alanda aktif olan yerli sivil ve gönüllü kuruluşlar vardır. Avrupa Türklerinin ırkçılıkla mücadele alanında oluşturacakları yeni teşekküller, bir taraftan yerli kuruluşlarla birlikte hareket ederken, bir taraftan da ırkçılıkla mücadele kültürünü temsil ettikleri gruplar arasında geliştirecekler ve yayacaklardır. Bir başka ifadeyle; ırkçılıkla mücadele etmek üzere, vizyonlarını gözden geçirecek Türk STK ve gönüllü teşekküller ya da yeni kurulacak yapılar, bu alanda yıllardır mücadele eden, tecrübesi olan, yerli kurum ve kuruluşlardan istifade etmelidirler ve birlikte çalışmalıdırlar. Bu kuruluşların yıllar içinde geliştirdikleri, denedikleri, uyguladıkları yöntemleri kullanmalı ve muhtemel yeni metotlar geliştirmelidirler. Birlikte çalışma, öncelikle mahalli olarak başlayıp, ülkesel ve Avrupa düzeyine yükselmelidir. Hatta, ırkçılıkla mücadelede, farklı Avrupa ülkelerinde oluşturulacak Türk kuruluşları, kendi aralarında da ortak çalışmaya girmelidirler. Bu ortak çalışma, örneğinin pek görülmediği Avrupa Türk kuruluşlarına öncülük edip, birlikte çalışmanın farklı alanlarda da ortaya çıkmasına vesile olup, Avrupa düzeyinde belki, tematik olarak bir birlikte çalışma kültürünün gelişmesine zemin hazırlanabilir.

Kurumsal olarak ırkçılıkla mücadelenin yanı sıra, Avrupa Türkleri, bireysel olarak muhatap oldukları, şahit oldukları, tecrübe ettikleri ırkçı ve ayırımcı olayları öncelikle güvenlik birimlerine bildirmeleri bu işin ilk adımı olmalıdır. Sinirlenmeden, soğuk kanlılıkla, hukuk çerçevesinde yaşanan ırkçı ve ayırımcı olayın mutlaka kayıtlara geçmesini sağlamak gerekmektedir. Oluşturulan veri, şikayetlerin toplanması, bireylerin konu hakkında bilinçli olduğunu gösterirken, karar vericileri de harekete geçirebilecektir.

Irkçılık da, tıpkı insanın sahip olduğu diğer bir çok değeri, hastalığı, huyu ve özelliği gibi doğuştan gelmez. Irkçılık da, sonradan aile, okul, sosyal çevre ve ideolojik görüşlerin şekillendirmesiyle ortaya çıkan, yani bazen bilinçsiz öğrenilen bir özelliktir. Kesinlikle terbiye edilmeye muhtaçtır. Irkçılık yerini yeni yeni huylara bırakabilir. Aile, okul ve sosyal çevre başta olmak üzere, bir çok alanda ırkçılıkla metodik olarak mücadele edilebilir. Elbette, bu noktada kişinin mensup olduğu medeniyetin insan tasavvuru büyük önem arz eder. Irkçılık, Avrupa Birliği değerleri ve normlarıyla, hedefleriyle çelişir. Ayrıca, Avrupa ülkelerinin anayasasında her türlü ırkçılık ve ayırımcılık yasaklanmıştır. Avrupa Birliği değerleri ile birlikte, Türklerin insan tasavvuru da her türlü ırkçılığı yasaklar. İnsanı eşrefi mahlukat olarak görür. O halde, Avrupa’da yaşayan Türkler, hem içinde yaşadıkları Avrupa’nın geleceği için, Avrupa değerlerinin yaşaması hem de dahil olmaktan gurur duydukları medeniyetin insan tasavvurunun örnek alınması için, Avrupa’da ırkçılıkla mücadelede yerlerini almalıdırlar. Buna, Avrupa’ya yapılan göçün 60’ıncı yılı vesile olsun.

Veyis Güngör; REFERANS DERGİSİ, SAYI 60, 2021

* Een Unie van gelijkheid : EU-actieplan tegen racisme 2020-2025;  https://eur-lex.europa.eu/legal-content/NL/TXT/?uri=CELEX%3A52020DC0565

** Ömer Tuğrul Çam, 18.09.2020, AB’den Irkçılığa Karşı Eylem Planı; https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abden-irkciliga-karsi-eylem-plani-/1977879

*** https://www.enar-eu.org/ ENAR is the only pan-European anti-racism network that combines advocacy for racial equality and facilitating cooperation among civil society anti-racism actors in Europe. The organisation was set up in 1998 by grassroots activists on a mission to achieve legal changes at European level and make decisive progress towards racial equality in all EU Member States. Since then, ENAR has grown and achieved a great deal.

Scroll naar boven
Scroll naar top